fatih terim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fatih terim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Kasım 2016 Salı

Riekerink Efendi Diyeceğiz



Uzun zamandır yazmıyorduk, günün bu saatleri işten yakaladığım ilk boşlukta hemen aklıma takımın hali geliyor. Bunca zaman sonra buraya bir şeyler yazmaya karar vermemin sebebi de Riekerink Efendi'dir. Lafı uzatmadan söyleyeceklerimi söyleyip bitireceğim.


- Riekerink bu takımı olabilecek en yanlış şekilde oynatıyor. Şu anlayışla savunulması en kolay takımlardan biri haline geliyoruz. Son 4-5 maçtır yakaladığımız pozisyon sayısı 2 veya 3. Riekerink Efendi'nin tek anlayışı topu Bruma'ya vermek ve şapkadan tavşan çıkarmasını beklemek. Rakiplerin buna önlem alması da gayet basit. Başakşehir maçında ve hatta gol atsa da Adana maçında Bruma'nın nasıl rahatça kilitlenebildiğini gördük. 


- Bu takımın şampiyonluk yıllarında her zaman göbekten gelen destekle rakiplerini ezdiğini izledik. Orta saha hep daha kuvvetliydi. Kimse kusura bakmasın ama ben bu takımın Sneijder olmadan ancak 3'lü orta sahayla daha verimli olacağına inanıyorum. Evet, hep dedik çare 4-4-2 diye ama mevcut kadroyla bu imkansız çünkü pivot forvetin yanına oyun içinde saklanarak oynayan Podolski gibi bi adamla çift forvet oynanmaz. Madem 4-3-3 oynayacağız. Sneijder'den vazgeçip orta sahayı 3lemek elzemdir. Sneijder'in solda oynamasından bıkmayan GS'li varsa kendisini tebrik ediyorum. 


- Bir çift lafım da Eren'e. Beşiktaş maçı da dahil olmak üzere o zamandan bu yana ben Eren'in vasat diyebileceğim bir maçını bile izlemedim. Başakşehir maçında Mehmet Batdal'ın Semih ve Hakan Balta'yı ezmesini izledikten sonra Eren'in hava toplarında Yalçın'a nasıl teslim olduğuna şahit olduk. Eren'in alternatifsizliği en büyük sıkıntımız. Gerekiyorsa Podolski'yle oynamak lazım ama öyle ya da böyle Eren'in bi dinlenmeye ihtiyacı olduğu kesin. 


- Başka bir mevzu da şu ki Riekerink oyuncularına eksikleri konusunda uyarı veya müdahale yapmıyor. Eren'e yapılan ortalardaki başarılar bu kadar açıkken Bruma'nın orta yap(a)maması ve hocanın da onu bu konuda uyarmamasını hayretler için de izliyorum. Kanatlara sık sık orta çalıştırmak veya kenara çekip "içerde uçana kaçana kafa vurabilen bi adam var, orta açsanıza aq" demesi gerek. Büyük hoca dediklerimiz oyuncuda istendik değişiklik sağlayan isimler değil midir zaten? 


- Hepimiz milli takım arasını gelince Sigthorsson için iyi oldu dedik de bu adam nasıl bi sakatlık geçirdi arkadaş, 4 gündür çalışmalara başlamış daha. Benim bir beklentim yok ama iyi bi Sigthorsson çok işimize yarardı. 

- Son olarak takımdaki tepkisiz oyuncu güruhuna bir lafım olacak. Başakşehir maçında mesela Mossoro oyundan çıkmıyor ısrarla, dakika 85 ve 2-1 geridesin. Bi tane oyuncu bile gidip itmiyor adamı. Sonradan Josue "rica" ediyor ama onu da Sneijder uzaklaştırıyor ortamdan. Hakemler TS maçı dahil Arena'da üstümüze oynuyor, kimse isyan etmiyor. Rakipler sert giriyor, kimse üzerine çullanmıyor. Kusura bakmayalım ama bunlar şampiyonluk tablosu değil. 




ÖZET geçecek olursak;

- Bu takım Sneijder olmadan 3lü orta sahayla oynamalı. 

- Hakan Balta dinlenmeli, Serdar Aziz artık takıma girmeli (hava topu, sertlik vs) 

- Kanat ve beklere orta çalıştırılmalı, kanat organizasyonları geliştirilmeli 

-Takıma sertlik kazandırılmalı, oyuncular maçın gidişatına isyan edecek seviyede motive edilmeli 

-Sigthorsson bi an önce dönmeli. 

-Bi numarası varsa Josue artık göstermeli. 

-Takımın düzelmesi için Riekerink'in emek harcaması lazım. Takım düzelene kadar Riekerink Bey değil emek vermesi için Riekerink Efendi denmeli.


NOT: Hoca yolundan dönmezse ki hali hazırda kendi evinde üst üste 2 maç yenilmişken fazla uzatmaya gerek yok. En kısa sürede, -her ne kadar kendisiyle hala içimde barışmamış olsam da- çare Fatih Terim'dir, sbt. :(

26 Ağustos 2014 Salı

Aslolan Galatasaray...



Bu satırları bilen bilir. Özellikle 2011-2012 sezonunda elimizden gelse günde iki yazı yazacak haldeydik. Çünkü özlediğimiz Galatasaray ruhu sahada idi. Masöründen tepedeki adamına kadar kim hakkında bi laf etsek gözlerimizin içi gülüyordu. Kaybederken bile bir diğer maç geldiğinde bambaşka bir savaşçılık ruhu ortaya çıkacak, rakipleri madara edecek bu takım diyorduk. Ardına 2012-2013 sezonu transfer dönemi geldi ve kendi ruhumuza hançeri yavaş yavaş saplamaya başladık. Ona rağmen 2012-2013 sezonu sarı kırmızı için zirve demekti; ama galiba bir şeyleri kaybetmeye başlıyorduk. Ve 2013-2014 sezonu öncesi yaşanan seçim atmosferi ardına yaşanan Terim'le yolların ayrılması haliyle de kan kaybının tüm vücuda yayılması falan filan.

Şimdi yeni yetme taraftar modeli diyecek ki 'iyi gün, kötü gün farkeder mi Galatasaraylılık için..?''

Sonuna kadar eder hem de. Bu takım 14 sene de şampiyon olmadı, varsın senelerce de olmasın. Ama Allah'ın tek bir kulu dahi Galatasaray ruhuna zarar vermesin. Kimse Galatasaray'ı basamak veya zenginliğine zenginlik katmak için araç olarak görmesin. Lafı uzatmadan söylüyorum. Galatasaray Kulübü 2011'e kadar kulüp üyeliği görmemiş Ünal Aysal'ın iş yeri değil. Galatasaray Kulübü egosuna yenik düşme uğruna, siyasi bağlantılarını kaybetme uğruna raconunu kaybetmeyi göze alamayan Fatih Terim'in de değil. Hele 3 sene önceye kadar görmedikleri paraları Galatasaray sayesinde kazanan, kaptanlık pazubandını taktığı formayı yere atan Selçuk gibilerin, Burakların, Emre Çolakların hiç değil.


Cidden merak ediyorum. Galatasaray formasını bu kadar hafifletecek çapınızın olduğunu mu düşünüyorsunuz? Üç sene önce geldiğiniz kulübe milyon dolarları kazandığınız ortamda ruhunuzu vermedikçe taraftar hep susacak mı sanıyorsunuz? Basit değil bu işler beyler cidden basit değil bu kadar.

Genel portreden dünkü maça gelelim. Hayatta en son yapacağım şey, şikeci başkanını, nasıl dünyaya geldiğini bilmediğim kalecisini, ana avrat düz gittiği takımına ortada kaldıktan sonra gelip en büyük Fenerli olan çubuklu tosunu savunan Fenerli'yi tebrik etmektir. Galatasaraylı olup da bu tip adamları destekleyenleri tebrik edeni de Galatasaraylı görmem. O yüzden dünkü maç için söyleyeceğim tek şey sonuna kadar helal olsun sana Muslera demek sadece.

Ama dünkü maç beğen beğenme, sattı gitti de kovuldu çaresizdi de Fatih Terim'in 3. dönüşünde bize kazandırmış olduğu psikolojik üstünlüğü kaybettirdi. Sahipsiz ve kimliksiz kalecileri penaltılar boyunca yapmadığını bırakmadı ama başta sözüm ona kaptan olmak üzere herkes bu düzene yenik düştü. Bu kadar mı basit oyuna gelmeniz, bu kadar mı kolay bu sahipsize yenik düşmeniz? Yazıklar olsun hepinize. Derbi rakibi bozma oyunudur, çıldırtma oyunudur. Bu kadar mı aptalsınız siz?

Velhasıl-ı kelam futbolcu, yönetici etten kemiktense taraftar da öyledir. Nasıl ki Burak kendine küfreden ile kavga edebilyorsa; Burak- Selçuk da adam gibi top oynamaz, Ünal Aysal kulübü dibe doğru sürüklemeye devam ederse, olabilecek her şey mübahtır. Aslolan Galatasaray, gerisi teferruattır. Bunu da kimse unutmasın...

4 Nisan 2013 Perşembe

Barnebau’dan Çıkış Yok Bize





Olduğumuz yer Şampiyonlar Ligi çeyrek finali. Rakibimizin adı Real Madrid. Maç sonucu üzücü bir flashback yaşatır nitelikte…

Son cümleyi yazının başında söylemek lazım öncelikle.  Belki hakem skandalı yaşanmasaydı oyun başka yerlerde olabilirdi ; ama bu sene Avrupa Arenası'nda hangi hakem kararı canımızı yakmadı ki? O yüzden Başta Fatih Terim olmak üzere, her futbolcunun canı sağ olsun. Buralarda olmak çok önemli ve buraları sindirebilmek için bu türden yenilgiler de kaçınılmaz.  Ama…

Ama yine de yapılamayanları irdelemek lazım. Öncelikle Galatasaray henüz bir takım; ancak iyi seviyede bir takım değil maalesef. Elbette ki bu da zaman gerektiren bir durum; ancak ülke içinde bir şekilde idare edilen durum, Şampiyonlar Ligi seviyesinde belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Mağlubiyet sonrası ortaya çıkan resme baktığımızda dünkü maçta kazanmaya inanan futbolcu kim sorusuna cevap vermek oldukça güç. Karşınızdaki rakibe baktığınızda ise 11 tane kendinden emin futbolcu görüyorsunuz ki; bu bence taktik ve tekniğin çok ama çok üstünde bir gerçek. 

Maçın özelinde ise Mourinho, Kayseri izlenimleri ve izlediği maç kasetleri ile Galatasaray’ın eksi yanlarını çok iyi analiz ettiğini gösterdi bence. Pas oyunu ile hücuma kalkan Galatasaray takımını kalabalık orta sahası ve çabuk savunmacıları ile durduran Mourinho, hücumu bilinçli yapamayan rakibine karşu kendi hücum sistemini de çeşitli varyasyonlar ile şekillendirmekte zorlanmadı. Galatasaray’ın araya atılan toptan, yerleşik savunma konumunda iken ve duran toptan gol yemiş olması, bunun en net kanıtı zaten. İşin ilginç yanı ise hafızalar zorlandığında 2001 yılında da araya atılan bir topu Raul bitirmiş; duran toptan da Helguera kafa ile maçı 3-0 yapmıştı.

Sonuç olarak Galatasaray dün 12 sene sonra çeyrek finali görüp, Madrid’e rakip olmayı başarabilmiş bir takım olarak, kaybetmenin üzüntüsünden çok buralarda tekrardan olabilmenin gerektirdiği dersleri alarak yoluna devam etmeli. Galatasaray futbolcusu çıtasının devamlı buralarda olması gerektiğini düşünmeli. Bunun içinde buralarda oynamanın ligdeki başarı ve şampiyonluk olduğunu unutmamalı ve ligde kalan tüm maçları bu ciddiyetle oynamalı. Avrupa hikayesi de dolu bir Arena ortamında gelecek bir Real Madrid galibiyeti ile sonuçlanmalı. Yolumuz uzun yeter ki, istikrar ve özgüvenimiz hep bizimle olsun…

22 Ekim 2012 Pazartesi

Ruhun Geri Döneceği Maç


                                    
Gençlerbirliği maçına çıkan 11’inin 10 futbolcusu dünyanın çeşitli ülkelerinde hafta içi maç yaparak gelmişti Galatasaray’ın. Yani rakibinin futbolcularının hafta boyunca sadece bu maça odaklanarak geldiği bir atmosferde Galatasaray futbolcuları ivme kaybedilen bir periyotta takımca mental olarak toparlanma fırsatı bulamamıştı. Kaldı ki Hamit- Burak- Amrabat gibi rüşdünü ispat edememiş futbolcuların psikolojisi de mevcut futbollarının ortaya çıkamamasına, dolayısı ile de takımın geçen sezona oranla bir gömlek zayıf bir takım görüntüsü vermesine yol açmıştı, Gençlerbirliği maçı öncesi.

Böyle bir maç önü atmosferi sonrası Galatasaray kötü gidişe dur diyemedi ve 2 puan kaybıyla Ankara’dan dönmek zorunda kaldı. Lig yarışının uzun olması ve asıl arenanın Avrupa arenası olmasından dolayı maç ile ilgili çok fazla yorumda bulunmaya gerek yok ancak takım ile ilgili bazı noktalara değinmek de yarar var.


Takım şu ana kadar istenen seviyede değilse bunda kilit noktalar var elbette ki. Sıra sıra değinip, genel resmi görmek en mantıklısı olur bence. En önemli sorun bana kalırsa Ujfalusi’siz Galatasaray’ın hem savunma hem de ofansta dağınık bir görüntü sergilemesi. Defansif anlamda geçen sene Ujfalusi  Semih’i ne kadar ilk toplara gönderiyor diye yorumlar yapılmıştı; ancak bu hamlelerinde Ujfalusi’nin taktik zekası ve Semih’in eksiklerini bu yolla kapatmasının doğruluğu ortaya çıktı. Mevcut durumda Semih- Cris- Dany ikililerinden hiçbiri birbirlerini tamamlayamadı ve Ujfalusi gibi geriden top çıkartıp; orta alan ikilisini rahatlatamadı. Bir diğer sorun da Elmander’in güçlü görünmeyen fiziği ve dolayası ile de 4-5-1’e dönüşen 4-4-2’i sistemini görememiz. Gençlerbirliği maçı Elmander’in dönüş sinyalini verdi ki bu Galatasaray’ın geri dönüşü için çok önemli olacak bence. Son olarak da Selçuk ve milli takım krizi…  Geçen senenin açık ara en iyi Türk oyuncusu ne hikmetse ‘taktiğe uymayan futbolcu’ damgası yedi ve bugüne kadar olayların içine çekilmeyip sadece işini yapan Selçuk bu durumdan bir hayli etkilendi. Mart ayına kadar Milli kabus da bittiğine göre geçen seneki Selçuk tekrardan dönecektir. Bana kalırsa Melo’nun geç katılımı, bireysel performans düşüklükleri, Burak- Amrabat’ın tipik 4-4-2 oyuncusu olmayışları da şu an yaşanan düşüşün sebepleri ancak asıl problemler uzun olarak değindiğim üç maddenin içerisinde gizli.


Ama geçen sene de geç form yakalamış bir Galatasaray takımı vardı ve üst üste kazanılan maçlar ile takım almış başını gitmişti. Geçen sene Galatasaray’ı başka yapan maç kesinlikle Arena’da kazanılan 3-1’lik Fenerbahçe maçıydı. O maçtan sonra takım bambaşka bir takım haline dönüşmüştü. İşte Cluj maçı da bu sezon tekrardan takım olacağımız maç olmalı. Mevcut resimde 0 puan ve grup sonunculuğu var ancak bu takım içerde, dışarıda Cluj galibiyetleri ile rahatlıkla 10 puanı görebilir bu grupta. Eğer bildiğimiz maç önü Fatih Terim performansı şu anlarda takımın üzerine sinmişse bu ana kadar yaşanan puan kayıplarının hiçbir önemi yok benim için. Yarın yeter ki futbolcular motive olarak çıksınlar bu maça ve erken bir gol bulup oynadıkça zevk veren hücum futbolu  ile Cluj’u Arena’nın çimlerine gömsünler.



16 Mayıs 2012 Çarşamba

Başbakan ve Fenerbahçe



Ülkenin başbakanının Fenerbahçeli, takımının fanatik bir savunucusu olduğunu bilmeyen yoktur. Hatta başbakan,  bu durumun altını her zaman  çizmiş; bunu yaptıklarıyla, konuştuklarıyla  her fırsatta ortaya koymuştur. 2002’den bu yana da başbakana siyaseten tamamen zıt olan Fenerbahçeliler de dahil tüm Fenerbahçe taraftarı başbakan ile renkdaş olmaktan mutlu olmuş, o hep eleştirdikleri Mesut Yılmaz ve Galatasaraylı yıllarda yaşanmamış avantajları yaşamışlardır. Komplo teorileri denebilir, denk gelmiş denebilir, Aziz Yıldırım başkanlığı öğrenmiş denebilir ama ülke yönetimine Tayyip Erdoğan hakim olduğu günden itibaren Fenerbahçe kulübü bir değil birkaç beden büyümüştür. Ardı ardına yapılan sponsorluk anlaşmaları, tesisleşme hamleleri çok iyi bir şekilde incelendiğinde siyasetin de katkıları olduğu açık açık görülecektir. Ülker ile yapılan anlaşma ile basketbol, Acıbadem Grubu ile yapılan voleybol anlaşmalarında kulübe inanılmaz derecede kaynak aktarılırken, müesseler de bu yapılan anlaşmalardan sonra nasıl olduysa inanılmaz şekilde büyümüştür. Bununla da kalınmayıp üç temel branşın Federasyon başkanları da, hakem kurulları da Fenerbahçe ile daha sıkı ilişkiler içine girmişlerdir. Yani mevcut durumlar, yaşanılanlar ülkenin başbakanını Fenerbahçelilerin kalbinde resimdeki gibi çok ayrı bir yere koymuştur.


Ancak bu birliktelik 3 Temmuz sürecinden bu yana devamlı bir şekilde irtifa kaybetmekte ve dün başbakan ile renkdaş olmaktan gurur duyan Fenerbahçe’nin Kadıköylüleri ve Aziz Yıldırımcıları bugün renkdaşlarını gerçek bir düşman gibi görüp, siyaseten de zıt olduklarının farkına varmış durumda. Kadıköylüler ve Aziz Yıldırımcılar dedim çünkü her Fenerbahçeli Kadıköycü ve Aziz Yıldırımcı değil. Bugün başbakanı, polisi, cemaati düşman gören kesimler Anadolu’da acaba ne kadar takdir topluyor, ve yapılan eylemler onları ne kadar temsil ediyor? Bence bu kilit soru Fenerbahçe’nin bundan sonrasını belli edecek. Bugün cemaati, polisi düşman gören kendilerini Fenerbahçe’nin teröristi, Aziz Yıldırım’ın müridi olarak gören kesimler en büyük zararı da kulüplerine vermeye devam ediyor. Artık şu net ve kesin. Ülkenin futbol iklimi siyaset ile tamamen iç içe. Galatasaray ve Fenerbahçe’nin başrolde olduğu futbol ikliminde siyaseten kendine düşmanlar belirlediğinde, hele de bu düşman hükümet olduğunda en fazla zararı yine kendin çekmektesin. Senelerce lise sultasında kalan mevcut hükümetlere yukarıdan bakan Galatasaray en büyük zararı özellikle de stat yapımı aşamasında bizzat kendi yaşadı. Ancak bugün Ünal Aysal’ın liderlik özellikleri ile siyasetin de futbolun bir parçası olduğunu görmesi, Abdurrahim Albayrak ve Fatih Terim’in sevilen kişilikleri, takdir gören karakterleri ile haiz oldukları siyaset ve iktidar yakınlıklığı son kupa alınamama krizi ve türlü örneklerde Galatasaray’a artılar sağladı ki bunlar da Galatasaraylının özlediği tarzda artılar ve gereklilikler. 


Peki bu süreçte Fenerbahçe ne yapmakta ve kazandıkları artıları nasıl harcamakta? Yatırılan paraların asla geri dönmediği, yani kulüplerin amatör branş olarak tanımladığı voleybol ve basketbola bakalım. Bugün Fenerbahçelilerin düşman olarak gördükleri cemaate yakınlığı ile bilinen Mehmet Ali Aydınlar  voleybola 10 milyon dolarlık (rakam büyüyebilir, küçülebilir) katkı sağlarken; Ülker grubu basketbolun anahtarını Fenerbahçe’ye bırakırken, salon yaparken cemaat o gün neden eleştirilmedi? Başbakan Berlusconi tarzı hareketlerle kulubü Suriye’ye götürürken, Topuk Yaylası’nı Fenerbahçe’ye kazandırırken kısacası tam anlamıyla taraf olmuşken neden eleştirilmedi? Fenerbahçeliler  resimdeki o günleri ne de çabuk unuttu?


Fenerbahçe tarihinin en büyük siyasi destekçisi, en büyük renkdaşı başbakan, bugün Fenerbahçe taraftarının Aziz Yıldırım uğruna harcadıkları büyük bir kayıp ama şu an gözleri Aziz Yıldırım’dan başka bir şey görmeyen Kadıköy ve Aziz Yıldırımcılar bunun farkında değiller. Savunmamda her şeyi anlatacağım deyip sonra da "her şeyi Fenerbahçe için yaptım diyen", savunmasını kendi üzerinden değil de Galatasaray üzerinden yapmaya çalışan Aziz Yıldırım bundan sonra ne yapar, yeniden dönebilir mi bilinmez ama Fenerbahçeliler kendileri için idol bir siyasi karakterle sandıkta görüşürüz durumundalar. Bundan zerre kadar üzüntü duymayacağım kesin. Çünkü Galatasaraylı dün de, bugün de, gelecekte de başbakan ile asla Fenerbahçelilerin kurduğu tarzda bir ilişki kurmayacak. Her şey adil olsun, siyaset futbola, spora uzak olsun yeter bize çünkü. Düşünecekse Kadıköylüler, Aziz Yıldırımcılar düşünsün bundan sonrasını, Galatasaraylı zaten mevcut şartlarda büyüdü, cemaat, iktidarla gelişmedi. Olay sandıkta görüşürüz olayı ise buyurun görüşün, çünkü bizim başbakana olan tavrımız netti ve değişmedi ki. Sıkıntı yaşayacak kesim belli, Galatasaraylının içi rahat…

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Başlıksız!


Futbol konuşmuyor artık kimse. Futbolu yöneten omurgasızların olduğu yerde biz konuşsak ne olur? Yönettiğiniz futbolu sikeyim! Bu akşam tek düşündüğüm fener 3-1 yapmasa Trabzon 2-2 yapsa, o yediğimiz 2.golün hesabını kim verecekti? Ama o da boş... Haftaya ne olacak şimdi? Beraberlik yetiyormuş, peki biz savunma yapabiliyor muyuz? Skor koruyabiliyor muyuz? Hayır! Bugün Trabzon'da can güvenliğimiz yok diyen kahpe fenerliler, şampiyon olursak haftaya aynısını bize yapmıcak mı?  Şampiyonluktan umutlu muyum peki? Her şey fenerin lehine ama Galatasaray'ın olduğu yerde umut vardır lafı da aklımdan çıkmıyor hiç! Bilemedim... Maçı izlemem herhalde..

3 Mayıs 2012 Perşembe

Bu Ortam Bize Sadece Kaybettirir


Lig Tv aboneliklerini iptal edelim… 58. madde için yürüyüş yapalım… Trabzon maçı bir şekilde bizim zaten, en iyisi Beşiktaş maçına gidelim… Süper Final’i biz hak etmiyorduk, neden hala oynuyoruz ki biz… Hocanın ağzından ‘Futbol ortamı çok kötü, şu ortamda konuşmayacağım diyeceklerimi sezon sonuna bırakıyorum’… Şenol Güneş’in ağzından ‘ Fenerbahçe’yi yakalım, yıkalım bu maçı hep beraber alalım’… 

Şimdi bu yaşananları ve hocaların ağzından yazdığım kaba taslak sözleri düşünün bir. Bu saçmalıkların bize en ufak bir ekstra motivasyon sağlama olasılığı var mı? Hatta bunların bizi tam anlamıyla demoralize edeceği aşikar değil mi? Sormak istiyorum Fatih Hoca’ya, sezon sonu konuşman neyi değiştirecek, konuşacaksan şimdiye konuşman gerekmez miydi? Yine Şenol Güneş’e soruyorum, dünkü sözlerinden sonra kendi işini daha zora sokmadın mı; sen ne zaman camianla topyekün bütünleştin de Fenerbahçe’ye karşı bir zafer kazandın? Sen dünkü konuşmalarının ardından Aykut Kocaman ve camiasının oyununa gelmiş olmadın mı Şenol Hoca? Madem Aykut’tan şikayetçisiniz yeni mi tanıdınız bu adamı, neden Lig Tv’nin şovunda onunla yan yana geldiniz Süper Final saçmalığına alet oldunuz?


Genel hatları ile güzel geçen sezon maalesef ki ellerimizden kayıp gidiyor. Dün sabahtan itibaren yaşananlar sadece ama sadece bize zarar verdi ve bir kez daha anlaşıldı ki ülke futbolunda canının yanmaması için ülkenin iktidarıyla yakın olman lazım; kararlarda söz sahibi olmak lazım. Ancak bunu yönetimler yapmalı, taraftarlar bu işin içine girmemeli asli görevlerini unutmamalı…

24 Nisan 2012 Salı

Arabın Yalellisi


Her maç sonu röportajında İmparator'dan "neredeyse pozisyon vermedik, rakibimiz 1-2 kez gelebildi" minvalinde açıklamalar dinliyoruz. Fatih Hoca'nın istediği takım, sürekli baskı yapan, dalga dalga gelen, rakibini boğan bir takım. Her maç o tempoda oynayamazsınız, nitekim oynayamadığımız maçlar da çokça var zaten. İşte bu noktada gerek bireysel beceriler, gerek şans olsun yanımızda oldu ve maçlar kazandık. 

İmparator istiyor ki rakibi yenerken onları aynı zamanda sahadan da silelim. Yok işte, olmuyor öyle, olmaz öyle. Bu lig öyle kahpe bir lig ki sen futbolunu oynayarak kazanamaz hale geldin. Bu ligde hakemle, şansla, eyyamla kazanacaksın. Fener normal ligde top oynamadı, şimdi 1 galibiyet alınca şampiyonluk şansı var. O yüzden maçla ilgili "şans bizden yana değildi, futbolun adaleti yok" demek bok yemenin arapçası olur. 

Neyse, esas değinmek istediğim konu başka. Fener maçında golden sonra neden -Turgay Şeren'in deyimiyle- arabın yalellisi gibi saldırdık arkadaş? Madem saldıracaktın, madem yenmek istiyordun, neden oyuna baskılı başlamadın. Durarak oynarken ilk golü yedik. Golü attık, bu sefer de saldırırken golü yedik. Biz dengeli oynasak, hatta abartmıyorum, doldur - boşalt oynasak bile yenerdik feneri. Biraz dengeli olsaydık 2.golde 2 topta gol de yemezdik. Bu sene rahatlıkla "biz şampiyon oluruz" diyebiliyorum ama seneye şampiyonlar liginde her takıma karşı "hürraaa" oynayamayız haliyle. İmparator'un bu takıma denge-kontrol oyunu oynamayı da ezberletmesi lazım.

23 Nisan 2012 Pazartesi

Ayağa Kalkma Zamanı

Dün Fatih Terim’i bu şekilde gördük bir çok pozisyonda. Çaresizlik kelimesi dün ciddi anlamda başta Terim olmak üzere hepimizin üzerine yapışmıştı adeta. Üstünden saatler geçmesine rağmen hala aynı Terim gibi iki kolumuz açık, nefes alırken zorlanır durumdayız. Kelimeler de kilitlenir durumda aslında.
Böyle bir istatistik de var dünkü maçla ilgili. Hatta bu sene derbi tarihine geçecek şekilde pozisyon ve futbol üstünlüğümüz var onlara karşı. Ama olmuyor işte. Ne futbolla ne bilimsellikle ne de dinle izahı var bu yaşananların, yok izahı işte… Ama her ne kadar şu an yenilmiş olsak da sonuna kadar hak ettiğimiz bu sezon burada bitmemeli. Maç sonu karşı tarafın söylemleri, Mehmet ve Christian’ın yaptığı iğrençliklerin karşılığı fazlasıyla alınmalı onlardan. Çok iyi oynadık ve yenildik ama bu sezon daha bitmedi kısacası şimdi ‘Ayağa Kalkma Zamanı’..

31 Mart 2012 Cumartesi

Kırk Süper Final Oynatsanız Ne Yazar...


Taraftar yaptıklarıyla, söylemleriyle herkesi kendine hayran bırakırken...


İmparator 'Ben uzun seneler burdayım...' demişken...


Sabri'nin attığı gol sonrası oğlu Sarp ile sarılması, tıpkı şampiyonluk senelerinde olduğu gibi bu sene de Florya'da mutlu bir Galatasaray ailesi var dedirtirken...

Kısacası yönetimi, teknik ekibi, futbolcusu, taraftarı tek bütün olmuşken; siz kırk Süper Final oynatsanız ne yazar...

27 Mart 2012 Salı

Fatih Terim Ayarı!



Öncelikle durum değerlendirmesi yapalım ki gerizekalı beyinler bizim dediklerimizi anlamazlar ama örnekler belki kafalarında kalabilir... Futbolda özellikle Almanya ve İtalya’da sezon bitmeden transferler olur. Futbolcu daha sezon bitmeden gider yeni bir kulüple anlaşır ama gideceği takımın maçında aslanlar gibi oynar ağzını açamaz kimse. Hatta bu sene Basel- Bayern Munih serisinde Shaqiri bu olaya güzel bir örnektir. Bu bir gerizekalılar..

Yine futbolda özellikle de ülkemizde kiralık oyuncu alma durumu vardır. Ama ülkenin Fenerbahçe- Beşiktaş gibi takımları kendi oyuncularını (beğenmedikleri topçuları) kiralık gönderdikleri takımla olan maçlarında görmek istemezler. Galatasaray da geçmişte bu hatayı yapmıştır ama bu sene şükürler olsun ki Galatasaray yapmadı. Kiralık Culio ve Stancu aslanlar gibi oynadı. Ama diğerleri buna cesaret edemedi. Bunlar da iki gerizekalılar..

Vaktiyle Sakarya'ya kiralık verdiğimiz Kingston süper oynadı ve o maç 0-0 bitti. Yine 2000 sezonunda Saffet Akyüz, buna benzer Murat Erdoğan ve birçok kiralık oyuncumuz bize karşı oynadı. Kimse Galatasaray'ı böyle şeylerle itham edemez.

Şimdi mevcut duruma bakalım. Galatasaray-Kayseri maçı sonrası Fatih Terim Culio’nun tekrardan kulübe dönmesini istiyor. Oyuncu da kiralık süresinde olabildiğine hizmet verip, sene sonu asıl hedefi olan kulübüne dönmek istiyor. Bunu da bir ay önceden diyor ve hafta sonu da yaptığı röportaj ile de ‘Oynamak istemezdim ama Ordu halkıma saygım yüzünden oynayacağım.’ diyor. Bu olay bu kadar net iken Orduspor’un Galatasaray kulübünden kovulan çakal başkanı ortalığı yangın yerine çevirdi ve şike olayları tescillenmiş kulüplerin direktifleri ile play-off derdi olmadığı için son 2 ayın parasını vermek istemedi ve sözde fair-play hikayelerine Galatasaray’ı alet etti. 

Şimdi Telegol'de İmparator çıkıp, Culio'nun sözlerini çarpıtanlara fena halde hardcore bir ayar verdi ve hepsi bir anda dilini yuttu. Fatih Hoca'nın bu yaptığı takımın üstündeki olumsuz havayı da ortadan kaldırır. Haftalardır beklediğimiz buydu. Hakem hatalarına, medya saçmalıklarına sert çıkmazsanız tepenize sıçarlar. 


İŞTE O TARİHİ AYAR!



BÜYÜKSÜN İMPARATOR!

26 Mart 2012 Pazartesi

Çarklar Dönüyor!

Dünkü maçta takımdan bahsetmeden önce, maçın önüne çıkan iki adamdan bahsetmek lazım. Herkesin aklında kalan iki isim Cüneyt Çakır ve Mehmet Batdal. Cüneyt Çakır belli ki kendisine  maç öncesi verilen görevi layıkıyla yerine getirmiştir. Fenerbahçe'yi playoff (nam-ı diğer süper final) öncesi potada tutma çalışmalarına başlandı. Aslında çarklar fenerin Bursa maçında dönmeye başladı. Bursa'nın verilmeyen golünden sonra dün de TT Arena'da Cüneyt Çakır, maçın başında oyuncularımızı kartlarla sindirerek aynı zamanda da oyunu gerdi. Benzer pozisyonlarda Trabzonlulara sadece uyarıda bulundu. Bunun yanında haftaya fenerle oynayacak olan Trabzon'un kart sınırındaki önemli oyuncularına da kartını gösterdi. 2009-2010 sezonunda Ali Sami Yen'deki Bursa maçında Bünyamin Gezer de maçı beraberliğe bağlayıp kaçmıştı zaten. Bu ülkede futbola etki eden adamların hepsi (medya, yetkililer vs.) fenere çalışıyor nedense...

Herneyse, maçın diğer adamına geçelim. Mehmet Batdal belki de ilk 18'de yer bularak kariyerinin fırsatını yakaladı. Oyuna girdikten sonra -kafa topları hariç- çok da kötü oynamadı bence. Lakin 90+4'te kaçan golün izahı yok arkadaş! O golü atsaydın belki de gelecek sezon en azından hazırlık kampında kalma şansın olacaktı. Yıllar önce deplasmandaki Athletic Bilbao maçında yine benzer bir gol kaçıran Burak Akdiş, o pozisyondan sonra bir daha iflah olmadığını hatırlatmak lazım. Yine de ben, o pozisyonda ne Sercan Yıldırım ne Necati ne de Baros golü yapabilirdi. Takımda o pozisyonu gole çevirecek adam sayısı 3-4 tane. Bunlar Elmander, Melo, Selçuk ve Hakan Balta. Sırf bu nedenle Batdal'a yüklenmek yanlış. Batdal'a yüklenmemin sebebi, ayağına kadar gelen hayatının fırsatını tepmesi, Galatasaray formasını giydiğini unutması. Her şeye rağmen, ben İmparator'un Mehmet Batdal'a yine şans vereceğine inanıyorum. Verir vermez orası ayrı ama Fatih Terim bu tarz durumlarda futbolcu harcamaz gibime geliyor. Dün Mehmet Batdal'ın, geçen hafta Saraçoğlu'nda Baros'un kaçırdıklarını playoff'larda çok aramayız umarım.

Son olarak maçtan da bahsedelim. İlk yarı takımdaki halsizlik halini anlarım, bu tempoda normal. Lakin gereksiz bir rahatlık, anlamsız bir boşvermişlik var, onu anlamam kardeşim! Fener maçından sonraki kutlamaları yapan/organize eden/başlatan her kimse ona büyük kinim var. Çakalların sofrasında o kupayı eline almadan sevinmeyeceksin, o kutlamadan sonra her şey aleyhimize dönmeye başladı. Sivas'a elendik, Elmander sakatlandı, Trabzon'a puan kaybettik. O kutlamanın lanetini üstümüzden atmamız lazım. Yediğimiz golde Ujfalusi hakeme gidiyor, yerini boşluyor ve gol geliyor. O pozisyonda faul veren hakeme sövmemiz lazım önce tabi. Ama Ujfalusi'nin yaşı belli, bu adam kaç haftadır 11 oynuyor, bu tempoda onu biraz dinlendirmek lazım. Keza Selçuk da 3 maçtır 65'ten sonra yürüyemez hale geliyor. En azından Sivas maçında Selçuk yerine Ayhan; Ujfa yerine Gökhan Zan oynasaydı. Yine elenirdik belki ama Ujfalusi ve Selçuk'tan dünkü maçta daha fazla verim alabilirdik. 


Necati ve Baros'a diyecek söz bulamıyorum aslında. Necati'nin çabukluğu zaten yok, yanında Elmander varken daha etkili. Baros'ta ise anlamsız bir formsuzluk var, maç başlarken santrada bile boynu bükük duruyor adam. Kendine güvensiz, dün vuracağı toplarda pas vermeye çalışması bile bunu gösteriyor.

Neyse, sözü çok uzattım, aslında bu kadar yazmazdım ama aktı birden. Son olarak Fatih Terim'in sözleriyle yazıyı bitirelim;

"Galatasaray kendi göbeğini kendisi kesebilecek güçtedir."

22 Mart 2012 Perşembe

Akan Kanlarınız Alnımızın Akıdır...


Bu yazı, konuk yazar Emre Çetin'in yazısıdır...

3 Temmuz’dan beri Türk futbolunda yaşananlar herkesin malumu… Uzun bir süreç belki de son demlerine gelmiş durumda. En son gelinen noktada Uefa’ya türlü türlü oyunlarla, kulislerle gidilmesine rağmen; Uefa’nın sıfır tolerans ilkesinden hiçbir şekilde sapmadığı net bir şekilde görülmektedir. Bu süreçte Galatasaray taraftarı, yönetimi, hocasıyla yeterince sağduyulu davranmıştır. Takımların yerini değiştirdiğimizi düşünelim; Fenerbahçe ligi 3 hafta önce lider bitirmeyi garantilemiş Galatasaray şikeyle suçlanıyor, seneye olmayacak olan play-off diye bir uygulama oynanıyor olsaydı, Fenerbahçe tümüyle ayağa kalkar protestolar düzenlerdi.

Galatasaray camiası bu süreçte yöneticisiyle, sporcusuyla, taraftarıyla başkalarıyla uğraşmadan başarı için kenetlenmiştir. İlk yarıda Arena’da oynanan maçta GS taraftarı en ufak bir olay çıkarmayı boşverin Emre ile Volkan’la olan kötü diyaloğuna rağmen sahaya bir şey atmayı bırakın küfürlü tezahürat bile yapmaktan kaçınmıştı. Fatih Terim yerde yatan Alex’i eliyle tutup ayağı kaldırmıştı… Aslında bunlar normalde olması gerekenlerken birkaç gündür yaşananlardan sonra anormal şeylermiş gibi görünmekte…


Şimdi son derbide yaşananlara göz atalım. Fatih Terim ve Hasan Şaş, kendilerine atılanlar sonucu alınlarında yaralar oluşmasına rağmen maç içinde ve maç sonunda ortamı germemek için açıklama yapmaktan bile kaçınmışlardır. Yönetici olmadan önce büyük ihtimalle şeref tribünü ya da loca dışında maç izlemeyen, halkın içine zorunlu durumlar dışında çıkmayan, ilerideki hedefleri için her şeyi mübah sayan Ali Koç ve onun basındaki tetikçileri, Hasan Şaş’ın oyun oynadığını aslında alnında bir şey olmadığını söyleyip haber yaptılar. Hasan Şaş belki futbolculuk zamanında rakipleri sinirlendirecek bazı hareketler yapmıştır fakat hiçbir zaman pis oyunların içine girmemiş biridir. Hasan Şaş, alnındaki yarayı TV’de gösterdikten sonra da bu konuyu kapatıp başka bir hamleye geçiyorlar. Samsun maçında, hem de bayan ve çocuk taraftarlara yara bandı dağıtıyorlar onlar da alınlarına takıp sözde Fatih Terim ile alay ediyorlar. İnsaf, insaf, insaf!


Hiçbir başarı Hasan Şaş’ın, Fatih Terim’in hatta antipati duyduğumuz Aykut Kocaman’ın veya Alex De Souza’nın canından daha önemli değil. Fatih Terim ile alay eden bayanlar acaba empati kelimesinden haberdar mı? Çünkü onların bir kısmı anne, bir kısmı ileride anne adayı. İleride çocukları ya da eşleri de maçlara gidecek onlar da belki atılan cisimlerle yaralanacaklar, o zaman başkaları bu durumla alay edip karşınıza geçerlerse ne yaparlar?

Son olarak burada Galatasaray taraftarına büyük bir iş düşmektedir. Taraftarın yapması gereken provokasyonlara karşılık vermeden sadece takımının başarısına odaklanıp, şampiyonluk yolunda tam desteğe devam etmektir. Bu hem Galatasaray’ın başarısı için hem de daha büyük yanlışların önlenmesi için gereklidir.

2 Şubat 2012 Perşembe

Sorun Sahanın Dışında


Dokuz maçlık seri, yakalanan hava, inanılmaz uyum ve eskiye dönüş adına atılan koca adımlardan sonra şu an karşımıza çıkan tablonun açıklaması gerçekten çok zor. Şaşırıyorum, üzülüyorum bu duruma. Hatta idrak etmek de bile zorlanıyorum kulüp olarak yaşadıklarımızı. Başlıktan da anlaşılacağı üzere takımın taktiksel anlayışı, oyuncuların yaşadığı formsuzluk benim adıma ikinci hatta üçüncü planda. Çünkü hocanın maç sonu toplantıları, başkanın yapmak istedikleri; yapamadıkları, yönetim içindeki saçma çekişmeler yüzünden sadece futbol oynamakla yükümlü bu takım, şike olayları yüzünden düşme korkusu yaşayan takımlardan da sıkıntılı maalesef ki.

Her şey sahanın dışında gerçekleşmiyor muhakkak ki. Saha içindeki taktiksel yanlışları söylemek, ardından da asıl meseleleri irdelemek lazım. Dokuz maçlık seri elbette bitecekti ve bitti burada sorun yok ; ancak dokuz maçlık seri çift forvet ile gelmişti ve takımdaki oyuncular takım bütünselliği içinde rollerine tam anlamıyla hakim olmuşlardı. Eboue ve Baros’un eksiklikleri takımı o kadar kötü etkiledi ki bu ikilinin yerine gelen Sabri ve Sercan yapamadıklarıyla tüm takımın düzenini bozdular. Hoca da yakalanan seri öncesi dönemdeki yanlışlarına dönüp tek forvet, beşli orta saha düzenine döndü ki; bunun sonunda puan kayıpları başladı. Herkes şunu çok iyi bilmeli ki Galatasaray hala iyi bir takım değil ve maalesef geçmiş senelerin yanlış transfer hamleleri takımın bir adım ileri gidememesinin en büyük nedeni. Sezon başı yıldızlarını kaybetmiş en büyük rakip hala bir takım hüviyetinde ise geçmiş senelerdeki transfer doğruları ve istikrarlı kadro yapısı bunun en büyük nedenidir. Tekrardan söylemek de yarar var ki Galatasaray bu konuda rakibinin bir adım gerisinde.

Saha içi durum bundan ibaret ve bu durum nasıl ilk yarının sonlarına doğru mükemmel bir şekilde aşılabildiyse sezonun sonunda da aşılır ve şampiyonluğa ulaşırız. Ancak yönetim –hoca çekişmesi, yönetimin kendi içindeki iktidar kavgası, başkanın ilk kulüp başkanlığı deneyimindeki acemilikleri, uzayan şike mevzuları ve de gerçekleşmeyen transferler (en kısa tabirle transfer fiyaskoları) takımı , oyuncuları hatta taraftarı oldukça olumsuz etkiliyor ki bu konuların aşılamadığı her hafta takımın tepetaklak aşağıyı görmesi de kaçınılmaz olacak.


Artık hepimiz biliyoruz ki hoca ve yönetim arasında ciddi sıkıntılar var. Adnan Öztürk ve ona yakın yöneticiler, Ali Dürüst ve ona yakın yöneticiler(Bu grup Fatih Terim’e yakın isimlerden oluşmakta) bir an önce iktidar mücadelesine son vermeli. Bu takımın teknik patronunun Terim olduğu gerçeği herkesin aklına kazınmalı. Bunun yanında Terim de her maçtan sonra gazetecilerin oyununa gelip yönetimsel şikayetlerini basın önüne taşımamalı. Önceliği takım içi disiplini sağlamak olmalı. Bu sene kart yarışına girmiş futbolcuların bu halinde ne yazık ki disiplin anlayışına hayran olduğumuz hocanın da yapamadıkları da önemli bir etken.

Ve de en temel problem, transfer fiyaskoları..

Ne isimler geldi geçti sezon başından beri. KAP’ a bile isimler verildi ama olmadı, olmadıkça da sıkıntılar arttı da arttı. Cidden merak ediyorum neden sansasyonel isimler ortaya atıldı durdu sürekli? Bu takım kaç senedir sadece isme bakılarak alınan transferlerden çekmedi mi? Burada da suç tamamen başkanın maalesef ki. Garip bir şekilde , belki de doldurmalar sonucu hep yüksek bonservisli oyuncuların ismini basın önünde konuştu ve beklentileri sonuçsuz bıraktı. Kim istedi ki ondan yüksek maliyetli oyuncular almasını? Böyle olunca da gerçekleşmeyen her transfer camia içi dengeleri de bozdu. Son olarak da hocanın da hakkında gereksiz konuşmalar yaptı; hocanın da kimyası bu açıklamalar ile bozuldu.


Artık transfer dönemi bitti ama yapılan yanlışlar maalesef ki takımı da olumsuz etkiledi. Örneğin son transfer Necati, aylar öncesinden takıma alınabilinecek iken gerçekleşmeyen Shaqiri transferinin ardından gerçekleşti ve kimse tatmin olmadı. Halbuki devre arası Uğur Uçar, Olcan, Necati transferleri ile değerlendirilip Shaqiri ismi ortaya atılmayabilinirdi. Yine Yiğit’e verilen para yerine bir milyon Euro fazlasına Olcan kadroya dahil edilebilinirdi.

Sonuç olarak kendi içimizde sorunlar yaşıyoruz ki bir kez daha söylemek de yarar var ki , şu bozuk futbol düzeninde şike ile uğraşmayan nadir kulüplerden biri olarak bu duruma düşmemiz üzücü ve sıkıntı verici. Ama çözümümüz de kendi içimizde ve açık. Ne olursa olsun futbolu sadece Terim yönetmeli ve başkan kimseyi bu işe dahil etmemeli. Hoca da basın ile arasına bir set çekmeli ve yönetimsel şikayetlerini artık bir kenara bırakmalı. Aslında sevinmeliyiz çünkü transfer dönemi bitti ve gelemeyecek oyuncuların yaratacağı baskı artık ne hocanın ne de taraftarın üzerinde olmayacak. Nasıl ki devre sonunda mükemmel bir seri yakalamışsak tam kadro ve Necatili hücum hattımız ile yeni bir seri yakalarız ve bu sene sonu güzel günleri görürüz. Yeter ki herkes sussun ve sadece işine baksın…

16 Ocak 2012 Pazartesi

Arda'ya...


Normalde Holigan Bros olarak Arda mevzusunu kendi aramızda konuşmaktan bile artık sıkılmış olsak da, bir iki gündür olanların ardından, iyi giden takımımıza çomak sokmak isteyen Arda hakkında 2 çift laf da biz edelim dedik.

Erdem Çetin;

Aslında sevmiyoruz seninle ilgili konuşmayı, kaptanlık döneminin bize utanç verdiğini söylemeyi. Ama sen konuşuyorsun devamlı, soru bile sorulmadan, fikrine bile danışılmadan seni sen yapan kulüp için, anlamsız ve aptalca. Gittin hala konuşuyorsun. Yeni takımında 11’i göremediğin dönemde mutluluk, huzur palavraları atıp; aklınca Bülent’i bu maça ekstra motive etmeye çalışıyorsun hem de bir Fenerlinin konuşacağı türden laflarla. Ama şaşmamak da lazım bu duruma. Çünkü sen menajerin olarak, Galatasaray’ın yeteneksizliği yüzünden kovduğu Ahmet Bulut’u seçtin. Zamanında Okan ve Emre transferlerinde kulübe beş kuruş kazandırmamayı başarmış eski kaleci bozuntusu yeni plan olarak seni seçti ve her seferinde senin üzerinden Galatasaray’ı karıştırmaya çalıştı, sen de alet oldun buna. Ne yazık ki Rıdvanlı, Acunlu,Emreli çevren ve menajer bozuntun ile yanlış yoldasın Arda. Gitmene zerre üzülmemiş onlarca Galatasaraylı şimdi sensiz yabancıların taraftara yem yapılmadığı, arkadaşlığın tavan yaptığı Galatasaray’dan gurur duyuyor. Kısacası Galatasaray’a Fatih Terim’e ufacık saygın varsa sus artık! Derdin takımında oynamak, kalabilmek olsun. Buralar sensiz çok daha iyi ve huzurlu…

Ben de GS Sözlük'te yazdığımı biraz toparlayıp bir şeyler yazdım;

Giderken bile basın toplantını Florya'da yapmadın. İmparatorla konuşmadın, danışmadın. Gittin çar çakala yarenlik ettin.Biz bilmiyor muyduk sanki ilk fırsatta senin de Galatasaray düşmanlığı yapacağını?  İşte gördük. Lakin Arda'nın bunlar daha iyi günleri, daha neler neler duyacağız merak etmeyin. Arda her milli takım için Türkiye'ye gelişinde böyle açıklamalar yapıp gidecek. Şu an onsuz Galatasaray'ın dolu dizgin gidiyor olmasını bile kaldıramıyor bu adam. Hani anti-imparatorcular diyor ya Fatih Terim için; "adamın egosu tavan yeaaa" diye. İşte ego tavan biri varsa o da kimilerinin sürekli dilinizden düşürmediğin, kaptanımız dediğiniz Arda Turan'dır. Arda, sen kimsin ki Galatasaray’ı “vefasızlıkla” suçlayacaksın? Neyin vefasını bekliyorsun sen?


Bazı taraftarlarımız her önüne gelene "büyük galatasaraylı, gerçek taraftar-futbolcu" gibi yakıştırmaları ne de kolay yapıyor. Ulan Mustafa Sarp'a bile "adam galatasaraylı" diye vaktiyle ses çıkarmadınız, foyası çıktı meydana, gördük ne bok olduğunu.



Arda'ya, Sabri'ye Galatasaray'ın çocuğu dediniz, tamam eyvallah… Pekiiiii…

Arda değil miydi Manisa maçında taraftar çağırınca küsüp taraftara gitmeyen?


Arda değil miydi"Avrupa kupası kaldırmadan gitmem"diyen?

Arda ve Sabri değil miydi Skibbe döneminde Lincoln kaptan olduğunda, "biz bu takımda artık kaptanlık yapmayız" diyenler? Bu adamlar kim ki Galatasaray kulübünün kaptanlığına sırt çevirecekler? 


Şimdi diyeceksiniz ki “adam derbilerde kavga ediyordu cart curt.”Bunu diyenle tartışmam zaten.



Tek dileğim, seneye biz Şampiyonlar Ligi'nde oynarken, Arda orada bizi televizyondan izleyip kudursun. Bu sene düşmeme mücadelesi veren takımına odaklasın ve Oğuz Altay’ın da dediği gibi artık sussun!

13 Ocak 2012 Cuma

Xherdan Shaqiri Transferi


Shaqiri ile ilgili bir şeyler söylemem gerekirse, kendisinin sadece adını duydum şu ana kadar. GS Sözlük ve diğer yerlerde adını çok duyunca dün youtube'dan 2-3 videosunu izledim. Ne kadar güvenilir bir kaynak bilmiyorum tabi. Lakin belli ki izlemiş arkadaşlar oldukça memnunlar bu transfer söylentisinden. Bence de genç bir oyuncu olduğundan iyi bir transfer olabilir. Verilen parayı tartışmam ben, o kulübün işi. Fatih Hoca uzun zamandır izliyormuş kendisini, imparator'a güvenimiz tam sonuçta.

Her neyse, ben alınmasın demiyorum ama asıl değinmek istediğim nokta şu ki, takımla ilgili çıkan tüm transfer haberleri hep kanat oyuncularıyla ilgili. Dün takımımıza katılan Yiğit Gökoğlan; ismi geçen Shaqiri, Ronaldinho; altyapıdan gelen Berk, Okan, Merthan gibi isimler hep kanat üzerine. Bu durum beni açıkçası tedirgin ediyor. Neden derseniz; bu kanat oyuncularına yüklenme durumu sanki imparatorun aklında 4-3-3 veya 4-2-3-1 gibi tek forvetli bir sistem varmış hissi uyandırıyor bende. Açıkçası ben buna fena halde karşıyım. Biz zamanında Rijkaard'ı sürekli eleştirdiysek sebebi Galatasaray'ın karakterinin çift forvet olmasıdır. Galatasaray çift forvet dışında oynamamalı. 4-2-3-1 dilencileri memnun eder belki ama bana kalırsa Fatih Hoca böyle bir şey yaparsa işler şimdiki gibi iyi gitmez. Sezon sonunda Baros gidecek gibi görünüyor ki eğer giderse -bu transfer söylentilerinden yola çıkarak- tek forvete dönülecek gibi. Çift forvetten şaşılmasın, gerekirse Florya'ya gidip imparatorun ayaklarına kapanırım lan! Bu sezona bakınca 11.haftadaki Beşiktaş maçından sonra sürekli çift forvet oynadık ve 8 maçtır kazanıyoruz. Daha fazla söze gerek var mı hacılar?

12 Ocak 2012 Perşembe

Yiğit Gökoğlan ve Transfer Politikamız


Çok uzun zamandır gündemde olan, birçoğumuzu tatmin etmediğini veya aklımızda soru işaretleri bıraktığını düşündüğüm bir transfer gerçekleşti ve Yiğit Gökoğlan artık Galatasaray’da. Evet birçoğumuz tatmin olmadık ama Fatih Terim bu transferde epeyce ısrarlı oluşu, Yiğit’in de kaybettikleri Galatasaray maçı ardından transfer gerçekleşmiş gibi yorumlar yapması ve takımın kanat oyuncuları ile rekabete gireceğini iştahlı bir şekilde anlatışı düşünüldüğünde; hem hoca hem de oyuncu bu transferde ısrarcı ise bu transfer ile alakalı olumsuz konuşmak çok da fazla anlam ifade etmez. Ama..

Ama kısmı içinde birkaç yorum yapmak gerekir sanırım. Elbette ki kulübün maddi durumu, transfer bütçesi bizi yöneticiler kadar ilgilendirmez ama Melo’nun sezon sonu yüksek bir bonservis ile alınacak olması, gündemdeki Shaqiri transferi için haklı olarak ayrılması gereken milyon dolarlar, bana kalırsa Yiğit’den bir kalite daha iyi olan Turgut Doğan’ın çok daha düşük bir maliyetle takıma alınabilecek olması gibi tartışılması gereken düşünceler mevcut iken 2.8 milyon dolarlık bir Yiğit Gökoğlan hamlesi bana biraz sıkıntılı geldi. Ayrıca ara transfer için nev-i şahsıma münhasır adaylarım Necati, Uğur ve Olcan'dı. Olcan bu paralara belki takıma kazandırılabilinirdi ve bir yedek oyuncusundan çok takımı bir üst seviyeye çıkartacak, tek başına maç çevirebilecek bir oyuncu transfer edilirdi. Uğur da bugün Karabüklü oldu. Necati’nin de sözleşmesinin sezon sonu bitecek olması nedeniyle anlaşılan o ki, Necati sezon sonu için ideal bir transfer. Kısacası üçü de olabilirdi ancak mevcut koşullar altında bu transferler gerçekleşmedi.


Bu kadar transfer ve oyuncu yazmışken önümüzdeki senelerin forvet alternatifi için Erciyes ve Rize’de harikalar yaratan, her pozisyonda gol atabilen gerçek bir forvet Severin Brice Bikoko sene sonu için akılların bir yerinde kalmalı bence. İkinci Emenike etkisi yaratacak, henüz 23 yaşında iken düşük maliyetlere transfer edilebilinecek Bikoko, beklenenden de çok katkı verir alınması durumunda.


Sonuç itibariyle Yiğit hayırlı olsun Galatasaray’a. Orta açmada sıkıntılar yaşaması bence mevcut oyun tarzımızda çok da önemli değil. Hızı ve kanat bilgisi onun için önemli meziyetler ki bu özelliklerini olumlu kullanabilmesi onu aranan bir oyuncu yapacaktır. Kazım’ın alternatifi olacak Yiğit, inşallah kendini İstanbul’a adapte etmeden takıma adapte etmeye bakar. Her transfer yeni bir tat, yeni bir heyecandır ama bazı oyuncuların da takımdan ayrılması biri gelmiş kadar mutlu edecek inanıyorum ki herkesi. Nasıl ki geçen seneki takımdan Barış’ı, Sarp’ı, Zapata’yı gönderdiysek ve mutlu olduysak; başta Servet olmak üzere Aykut, Aydın, Sabri, Riera’yı gönderme vaktimiz geldi bence. Kaldı ki hoca da son maçtan sonra gidecekler var diyerek beni çok mutlu etti. Artık güzel haberleri beklemek kaldı bize…

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails