emre belözoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
emre belözoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2014 Salı

Aslolan Galatasaray...



Bu satırları bilen bilir. Özellikle 2011-2012 sezonunda elimizden gelse günde iki yazı yazacak haldeydik. Çünkü özlediğimiz Galatasaray ruhu sahada idi. Masöründen tepedeki adamına kadar kim hakkında bi laf etsek gözlerimizin içi gülüyordu. Kaybederken bile bir diğer maç geldiğinde bambaşka bir savaşçılık ruhu ortaya çıkacak, rakipleri madara edecek bu takım diyorduk. Ardına 2012-2013 sezonu transfer dönemi geldi ve kendi ruhumuza hançeri yavaş yavaş saplamaya başladık. Ona rağmen 2012-2013 sezonu sarı kırmızı için zirve demekti; ama galiba bir şeyleri kaybetmeye başlıyorduk. Ve 2013-2014 sezonu öncesi yaşanan seçim atmosferi ardına yaşanan Terim'le yolların ayrılması haliyle de kan kaybının tüm vücuda yayılması falan filan.

Şimdi yeni yetme taraftar modeli diyecek ki 'iyi gün, kötü gün farkeder mi Galatasaraylılık için..?''

Sonuna kadar eder hem de. Bu takım 14 sene de şampiyon olmadı, varsın senelerce de olmasın. Ama Allah'ın tek bir kulu dahi Galatasaray ruhuna zarar vermesin. Kimse Galatasaray'ı basamak veya zenginliğine zenginlik katmak için araç olarak görmesin. Lafı uzatmadan söylüyorum. Galatasaray Kulübü 2011'e kadar kulüp üyeliği görmemiş Ünal Aysal'ın iş yeri değil. Galatasaray Kulübü egosuna yenik düşme uğruna, siyasi bağlantılarını kaybetme uğruna raconunu kaybetmeyi göze alamayan Fatih Terim'in de değil. Hele 3 sene önceye kadar görmedikleri paraları Galatasaray sayesinde kazanan, kaptanlık pazubandını taktığı formayı yere atan Selçuk gibilerin, Burakların, Emre Çolakların hiç değil.


Cidden merak ediyorum. Galatasaray formasını bu kadar hafifletecek çapınızın olduğunu mu düşünüyorsunuz? Üç sene önce geldiğiniz kulübe milyon dolarları kazandığınız ortamda ruhunuzu vermedikçe taraftar hep susacak mı sanıyorsunuz? Basit değil bu işler beyler cidden basit değil bu kadar.

Genel portreden dünkü maça gelelim. Hayatta en son yapacağım şey, şikeci başkanını, nasıl dünyaya geldiğini bilmediğim kalecisini, ana avrat düz gittiği takımına ortada kaldıktan sonra gelip en büyük Fenerli olan çubuklu tosunu savunan Fenerli'yi tebrik etmektir. Galatasaraylı olup da bu tip adamları destekleyenleri tebrik edeni de Galatasaraylı görmem. O yüzden dünkü maç için söyleyeceğim tek şey sonuna kadar helal olsun sana Muslera demek sadece.

Ama dünkü maç beğen beğenme, sattı gitti de kovuldu çaresizdi de Fatih Terim'in 3. dönüşünde bize kazandırmış olduğu psikolojik üstünlüğü kaybettirdi. Sahipsiz ve kimliksiz kalecileri penaltılar boyunca yapmadığını bırakmadı ama başta sözüm ona kaptan olmak üzere herkes bu düzene yenik düştü. Bu kadar mı basit oyuna gelmeniz, bu kadar mı kolay bu sahipsize yenik düşmeniz? Yazıklar olsun hepinize. Derbi rakibi bozma oyunudur, çıldırtma oyunudur. Bu kadar mı aptalsınız siz?

Velhasıl-ı kelam futbolcu, yönetici etten kemiktense taraftar da öyledir. Nasıl ki Burak kendine küfreden ile kavga edebilyorsa; Burak- Selçuk da adam gibi top oynamaz, Ünal Aysal kulübü dibe doğru sürüklemeye devam ederse, olabilecek her şey mübahtır. Aslolan Galatasaray, gerisi teferruattır. Bunu da kimse unutmasın...

25 Şubat 2013 Pazartesi

Şota Çıkmazı


Dün yine Fenerbahçe'nin yarıştan kopmaması için gereken yapıldı. Rakiplerine ana bacı küfreden, hakeme de sürekli bela okuyan Emre ve Volkan tek sarı kartla maçı tamamladılar. Maçtan sonra Şota ısrarla buna değindi. Yayıncı kuruluş dahil, adı geçen takımın taraftarları da küfür edenlerin Emre, Volkan, Gökhan Gönül olduğunu adları gibi biliyor ama Şota'yı yalancılıkla itham ediyorlar. Şansal Efendi çıkmış "Şota isim versin" diyor. Fenerliler hakeme, rakibe ana avrat söver, suçlusu yine Şota olur. Peki biz buna şaşırdık mı? Elbette hayır. Malum geçen sene ırkçılık yapan Emre neredeyse mazlum ilan edilecekti bu memlekette. Şimdi Şota isim verse çubuklu tosunla ayıboğan Volkan çıkıp "bize iftira atıyorlar, biz yapmadık, etmedik" diye ahkam kesecek; yine suçlu, hedef gösteren, azmettirici Şota olacak.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Arda Turan ve Avrupa


Geçtiğimiz hafta içinde, özellikle maçtan önceki günlerde gündemi meşgul eden tek konu Arda'nın pubis sakatlığıydı. Medya suçun milli takımda mı yoksa Galatasaray'da mı olduğunu sorarken, Emre'nin çıkıp sorunun Galatasaray altyapı sahalarında olabileceğini söylemesini izleyen bir haftayı geçirdik.

Arda'nın sakatlığı konusunda birilerini suçlayacak değilim. Yönetimin,teknik heyetin ve Arda'nın bunda suçu mutlaka var. Ancak bana kalırsa en büyük suç Arda'nın kendisinde. Arda saha dışında kendisini seven, beğenen ve pohpohlayan insanların neyi beğendini bilecek kadar zeki bir adam. Ve şu an Türkiye'nin en popüler oyuncusu, ayrıca inanılmaz bir egoya sahip doğal olarak.

Arda'nın yanlışı ise sezon sonunda transfer olmamasıydı. Bugün Galatasaray'ın içinde bulunduğu durum, yönetim zaafiyeti gibi durumlar sürpriz değil. Euro 2008'de patlama yaptığı sezonda Liverpool'un transfer listesinde olan ancak "Galatasaray'da Avrupa'da kupa kaldırmadan gitmem" gibi tutamayacağı bir sözün altına girmesi onu hala burada tuttu. Adnan Polat'ın bu palavrasına bizler gibi Arda da kandı ve gitmedi. O günden bu yana Arda'nın futbolu gün geçtikte geriye giderken bir de müzmin sakatlık problemi baş gösterdi. Arda o zaman bazı şeyleri göze alıp gidemedi. Ağabeyleri ona akıl verirken gitmemesini söylemişti çünkü. Hoş, ağabeylerinin hiçbiri Avrupa'da dikiş tutturamamıştı zaten. Hazır burda popülerken ne işi vardı Arda'nın Avrupa'da? Arda'nın bunları düşünecek kadar aklı yok muydu? Elbette vardı ama o büyüklerinin sözünü dinledi.


Ağabeylerine göre Arda hala kendini geliştirmeli ve üzerine birşeyler koymalı. Avrupa'da bir oyuncu 19-20 yaşına geldiğinde üzerine herşeyi koymuş oluyor zaten. Arda'nın yaşı 23-24 oldu. Bu sakatlık sonrasında formu ne olur bilinmez ama bu sezondan sonra Arda 1 yıl daha Galatasaray'da kalırsa akıbeti Arif, Hakan Ünsal, Hakan Şükür, Emre gibi ağabeylerinden farklı olmaz.

Yurtdışında başarılı olmuş 2 futbolcumuz var. Tugay ve Nihat. Bu oyuncular da gittikleri yerlerin düzenine ayak uydurabilen sosyal oyuncular. Başarılı olamayan diğer oyuncularımızın sorunları ise geldikleri yerde herkesi etraflarında toplayıp gruplaştıkları için gittikleri yerin merkez adamlarına karşı koyamamaları. Onlar hep "takımdaki ağabey" olmuş veya ona itaat etmiş oldukları için, normal sosyal takım düzenine ayak uyduramamışlardır asla. İşte bugün Arda da bu yolda ilerliyor, bu düzeni tam olarak benimsemeye başlamadan Avrupa'ya gitmesi ve Türkiye'deki düzeni unutması gerek.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails