rijkaard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rijkaard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ekim 2011 Cumartesi

Hiddink ve Mutsuz Bir Futbol Ülkesi


Avrupa Şampiyonası grup elemelerinin son iki maçını oynadık ve hedeflediğimiz üzere grup ikincisi olup play-off'lara katılma hakkı kazandık. Hedefimiz grup liderliği değildi hatta olamazdı da, çünkü Milli Takımımız'ın teknik patronu olaya hakimdi ve hedefi Belçika'yı geçmek olarak belirlemişti. Hal böyle olunca da onun koyduğu hedef de harfi harfine gerçekleşmiş oldu. Kim bilir belki de yaşadığımız anlamsız puan kayıpları da yapılmış planlamanın bir ürünüydü ve her şey anlamsız gözükse de anlamlıydı.

Evet artık önümüzde play-off maçları var ve ülke olarak futbolumuz bizleri mutlu etmekten çok uzak. Ama şimdi bir ara var ve Hiddink yine ülkesine dönecek bir aylık süreç içinde Hırvatistan maçlarının da planlamasını yapacak. Bu süreç ve oynanacak maçlar bizlere neler gösterecek bilinmez; ancak Hiddink'in ülkeye gelişinden bugüne kadar takındığı tutum, verdiği demeçler, oynatmak istediği futbol ve ülke futboluna olan bakış açısı Galatasaray'ın bir başka Hollandalı ile yaşadığı süreci aynısını tekrardan yaşatıyor bana. O günlerdeki tartışmalarda da bir kısım, Rijkaard'dan bir futbol devrimi beklerken, bir kısım da Rijkaard'ın takıma ve genel futbol kimliğimize katkıdan çok zararlar verdiğini düşünmekteydi ki; sürecin sonu ikinci görüşü benimseyenlerin haklı olduğunu açıkça ortaya çıkardı.


Artık şunu iyi anlamalıyız. Ülke futboluna gelen bir yabancı hocadan devrim bekliyorsak Derwall ve Piontek’in bu ülkeye verdiklerine bir daha bakmalı ve gerçeği onların yaptıklarında aramalıyız. Çünkü futbolumuzda devrim olacaksa bu ülkeyi sahiplenen hocalar ile olur. Devrim bu ülkeyi içine sindirmekle, ülke insanına, futbolumuza yukardan bakmamakla olur. Devrim kendinden sonra ülkeye hocalar kazandıracak olgunlukta ve büyüklükte futbol karakterleriyle olur. Bunların hiçbirini göstermeden Rijkaard bu ülkeden ayrıldı gitti. Aynı şekilde Hiddink de bu türden yaklaşımlara asla girmeyecek ve muhtemelen olası bir play-off başarısızlığı ile ülkeden ayrılıp gidecektir.


Sonvagon.blogspot.com'da yazılmış Guus Hiddink gerçeği... adlı yazı ve yazıya paylaşılan yorumlar aslında ne demek istediğimin açık kanıtı.Yazıyı yazan Mustafa Kantarcı ve yazıya yorum yapan Erk olayı iki boyutuyla kendilerince çok güzel bir şekilde değerlendirmişler. Olayın taktiksel ve tarihsel boyutu yazıda ve yorumlarda oldukça güzel bir şekilde ele alınmış. Erk, Hiddink ile devrim beklerken; yazar Mustafa Kantarcı da bunun olamayacağını nedenleriyle anlatmaya çalışmış. Bence bu yazıyı okumayanlar alttaki yorumları ile birlikte okumalı olaya her iki durumdan da bakabilmeli. Ama bana kalırsa yakalanmış iyi bir jenarasyon ne yazık ki bu ülkeden çok uzak birinin elinde kaybolup gidiyor. Yazık…

20 Ekim 2010 Çarşamba

Time To Say Goodbye: Frank Rijkaard


Devrim dediler, vizyon dediler, misyon dediler. Frank Rijkaard ve Neeskens'i getirdiler. Gittiği yeri kendine çevirmektense ayak uyduranlar başarılı olur. O sizin deha dediğiniz Rijkaard bunu akıl edemedi herhalde. Profesyonelliğini de alsın gitsin bi zahmet. İmparator geldi diye haberler çıkıyor. Gel de kurtar bizi topraaam...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Rijkaard; Bit Artık


Dün akşamki Ankaragücü maçının ardından bir maç yazısı yazmaya gerek yok. Bu konuda artık biz artık kendimizi tekrar etmeye başlıyoruz. Benim söyleyeceklerim Rijkaard'ın istifaya davet edilmesi, Terim sesleri ve bazı futbolcular hakkında olacak.

Rijkaard'a hep sabır gösterildi. Galatasaray'ın başında sezon başından beri kendisinin altını oyan oyuncuları hala sahada tutan, kadroya alınmayınca kendisine gider yapan Servet'e bel bağlayan, prensipsiz, basiretsiz bir adam var. Dün stadda özellikle Sarp-Servet-Balta triosunu izledim. Maç içinde top kendisinden gidince sadece izleyen 3 adam. Kim olursa olsun, ne olursa olsun, hiçbir futbolcu Galatasaray'a bu şekilde saygısızlık yapamaz. Bunlara rağmen bu adamları kesemeyen adam da Galatasaray'ın patronu olamaz.

Daha önce "futbolcu kesme lüksüm yok" diyen Rijkaard; geçen hafta Servet'i kesmişti. Peki bu hafta neden tekrar oynattın? Senin futbolcu kesme lüksün yoksa kimin böyle bir lüksü var peki? Bu saydığım adamları A2'ye yollasan kim sana karşı çıkabilir. Bilakis azıcık dirayetin, basiretin varmış deriz. Gençlerle sahaya çıksa bundan daha umutlu olurduk Rijkaard için. Transferler konusunda söylenecek bir şey yok. Nasıl E.Güngör'ü, Uğur'u gönderip, Barış, Sarp, Balta, Servet gibi adamları takımda tutmak senin tasarrufunsa, alınan oyuncular da senin tasarrufundur. Bütün bunlardan sonra artık Rijkaard'güle güle demenin zamanı geçti bile. .Kendi sonunu kendi hazırladı.

Taraftara gelince; Galatasaray taraftarını ne istediğini, ne gerektiğini herkesten iyi bilir. İmparator Fatih Terim...

17 Eylül 2010 Cuma

Insua Transferi

Bir süredir yaşadığım yoğunluktan dolayı değinemediğim Insua transferi yazımı gecikmeli olsa da yazabildim sonunda. Sol bek veya sağ bek, bugün sadece Rijkaard’ın sisteminde (eğer bir sistemi varsa tabi) değil; hemen her sistemde kritik bölgedir. Bu sistemlerde orta saha merkezli bir anlayış hakimdir ancak bu sistem orta saha oyuncularınıza yapılan preslerde beklerin oyuna katılımıyla rakibin pres alanını genişletmek üzerine kuruludur. Böylece genişleyen alanda takımınız daha rahat oyunu yönlendirebilir. Beklerinizin ileri çıkması da, bugünlerde dillere pelesenk olmuş olan “oyunu rakip yarı sahada oynamak” deyişini hayata geçirmenizi sağlar.

Bek oyuncularının önemi, Galatasaray’ın en fazla mustarip olduğu konulardan biri. Aslında Galatasaray’da bek oyuncusu sorunu uzun süredir var. Insua’yı ele almadan önce bek geçmişimize şöyle bir bakacak olursak; en son istikrarlı sağ bekimiz olan Capone’den sonra bir ara Uğur Uçar’ın uzun yıllar takımın sağ bek sıkıntısına ilaç olacağını düşünüyorduk fakat o da talihsiz bir sakatlıktan sonra kendini toparlayamadı. Lucescu döneminde gelen Sebastien Perez bana kalırsa –sakat olmasaydı- tam şu an Rijkaard’ın aradığı isim olabilirdi. Dediğim gibi Capone’den sonra sağ bekte en istikrarlı isim Sabri’ydi ama o da sakatlıklardan kurtulamayınca Ali Turan’a mecbur kalıyoruz. Aslında mecburiyet söz konusu değil fakat Rijkaard nedenini anlamadığım bir şekilde Ali Turan ısrarını sürdürüyor. Serkan Kurtuluş sırf sağ bek orijinli olduğu için bile o bölgede oynatılabilir. Hatta Neill’in sağ bek oynadığı dönemlerde attığı golleri düşündükçe Neill bile orda verimli olur.


Sol bek konusuna gelince; Galatasaray yıllardır sol bek konusunda en rahat takımlardan biriydi. Yaklaşık 15-20 yıldır milli takımın sol bekleri bile hep Galatasaray’lı oyuncular olmuştur. Sol bek konusunda Ergun Penbe-Hakan Ünsal ikilisi, hem istikrar hem de performans olarak o bölgeyi taşıdılar. Bu oyuncuların sakatlıklara olan direnci de ayrı bir özellikleriydi. Bu isimlerden sonra 5-6 yıl sol bek sorunu çektik. Hakan Balta’nın gelişiyle sol bekimiz yine istikrara kavuştu. Hakan Balta’nın dengeli oyunu ve sakatlığa olan direnci, 2007’deki şampiyonlukta oldukça önemliydi. Son iki sezonda H.Balta inanılmaz formsuz. Özel hayatına dikkat etmemesi de cabası. Buna bir de sakatlık eklenince Insua transferi bana göre nokta atışıdır.

Genç yaşına rağmen Liverpool scoutlarının ilgisini çeken ve 2007 yılında henüz 18 yaşında Liverpool’a gelen Insua, süratli, teknik, pozisyon bilgisi olan bir isim. En önemlisi de oyunda etkin katılımlı yer alan, rakip beki sürekli geriye iten ve tekniğiyle, olumlu pas ve orta yapabilen yapısıyla Rijkaard’ın aradığı bir isim. Handikapları da var tabi. Henüz yaşının genç olmasının verdiği enerjiyle hücuma çıkışlarında zamanlamasını ayarlayamadığından bölgesine adam kaçırabiliyor. Gaziantepspor maçında da bizlere bu takıma ne kadar faydalı olacağını göstermiştir. İlerleyen haftalarda takıma uyumuyla ve Arda’nın gelişiyle daha verimli olacağı kanaatindeyim.

16 Eylül 2010 Perşembe

Elano Ne Yapacaz Biz Senle?



Zaragoza seyircisi hafta sonu Malaga maçında sinir krizlerine girerken; hepimizin aklına geçen sene bizim de böyle sinir krizleri içinde olduğumuz gelmiştir. Leo Franco, geçen senenin yanlış transferlerinden biriydi ve Galatasaray seyircisi ona olduğundan fazla sabretti. Onun yanlış bir transfer olduğu ve hiçbir zaman katkı veremeyeceği açıktı.Ve Leo Franco'dan vazgeçildi. Belki de zarar ederek...

Bu senede aynı durum Elano için geçerli. Dünya Kupası'nda ağızlara bir tutam bal çalan Elano attığı goller ile herkesi kandırdı. Dunga'nın hocalığı dışında da milli takıma girme ihtimali zaten yoktu. Orada da vasat futbol oynayan Elano, sakatlanmasa belki de ondan kurtulunabilinirdi. Ama Elano ne yazık ki Galatasaray'ın elinde kaldı. Son Gaziantep maçında ilk kırk beş dakika vasat bir futbol oynayan Elano'ya Rijkaard bile zor tahammül etti. Devamlılığı olmayan, fizik gücü yetersiz Elano'da bundan sonra ısrar edilmemeli.

Eğer Rijkaard orada devamlı oynayacak birini arıyorsa denenmesi gereken oyuncu Pino olmalı bence. Belki oynatılmaması olası bir transferinde zarar ile satılması durumunu ortaya çıkartacak ama yine de bu Elano ile maç kazanmak ve bir sistem oturtmak imkansız...

1 Ağustos 2010 Pazar

Nereden Başlasam Bilmiyorum: Galatasaray - OFK Belgrad


Galatasaray'ın eleştirilecek o kadar çok yönü var ki nereden başlayacağımı bilmiyorum.Yönetim,futbolcular, teknik ekip, sağlık ekibi ve hatta taraftarlar bile eleştirilebilir. OFK maçıyla ilgili bir durum değil bu aslında. Mevzuyu daha önceki yazılarımda da ele almıştım. Fakat artık başından beri bu takıma bir şey veremez dediğimiz Frank Rijkaard'a inanan var mıdır? Bugüne kadar ona inanan, güvenen ve destek verenlerin hala birşeyler yapabileceğine inandığını da sanmıyorum.

Öncelikle Barış-Sarp-Ayhan orta sahasıyla bu maça çıkmasını hazmedemiyorum. Şimdi bazı arkadaşlar elinde oyuncu yok, Rijkaard ne yapsın diyebilirler. Peki neredeyse 3,5 haftadır takımla birlikte kampa katılmış olan Lorik Cana neden bu maçta oynamaz? Tüm hazırlık maçlarında oynatılan Musa Çağıran neden 18'e bile giremez. İki yıldır bu takıma girmesi beklenen Emre Çolak neden oynamaz? Bütün bunlar Rijkaard'ın suçudur ve Rijkaard'ın kanımca felsefesi, yere batasıca total futbolu falan da yok. İyi bir teknik adam olsaydı 2 yıldır tek forvetle ve 4-3-3 gibi Galatasaray'ın oyun karakterine tamamen ters bir taktikle oynamazdı. Galatasaray her zaman-özellikle Ali Sami Yen'de- önde basar, kim olursa olsun rakibine baskı kurar ve en önemlisi 4-4-2 oynar. OFK gibi kendinden 3-4 gömlek küçük bir takıma karşı baskı bile kuramayan Galatasaray Rijkaard'ın aslında bir oyun felsefesinin falan olmadığını ayyuka çıkarmıştır. Oyuna yaptığı tek hamle 60-65'te forvet çıkarmak ve takımı forvetsiz bırakmak olan ve ikinci bir taktik planı olmayan Rijkaard Galatasaray'ı 10 yıl geriye götürüyor. Geçen sene yaşanan forvet sıkıntısı bu sene de patlak verecek gibi duruyor. Velev ki Mehmet Batdal sakatlansın, vay o zaman bu takımın haline. 3-4 yıl önce bu takımda Hakan Şükür, Necati, Ümit Karan ve Hasan Kabze gibi 4 tane yerli forvet vardı, daha da ötesi Iliç, Hasan Şaş gibi hücuma dönük isimler vardı. Geçen sene Baros sakatlanınca Arda, Aydın gibi isimler forvet oynamak zorunda kaldı. Galatasaray'a acı çektirdi Rijkaard. Rijkaard devrim yapacak diye umutlanan arkadaşlar daha çok bekleyecekler. Nitekim Galatasaray'ın yıllarca nasıl başarılı olduğunu biliyoruz. Rijkaard zaten Avrupa'dan yavaş yavaş izleri silinmeye yüz tutan Galatasaray'ı daha da geriye götürüyor. Bence en büyük devrim Rijkaard'ın gönderilmesidir.

Öte yandan, ben Barış Özbek'e kim, nasıl lisans vermiş anlamıyorum. Uğur Uçar, Emre Güngör, Özgürcan, Anıl Karaer gibi isimler bu takımdan gönderilmişse ve Barış hala ilk 11 oynuyorsa bana kimse Rijkaard'ı savunamaz. Rijkaard futboldan anlayan bir adam olsa Barış'ı bedelsiz gönderirdi. PAF takımdan 15 yaşında çocuğu oynatmak Barış'tan daha mantıklı. Ayhan'a gelince, ondan zaten çok bir şey beklemiyordum. Yaptığı ve yapacağı bellidir Ayhan'ın. Onun suçu değil.

AYKUT ÇIKMAZI

Mondragon'dan sonra takıma adam gibi bir kaleci gelmemesi bile Aykut'un gitmesi gerektiğini gösteren bir unsur. Yaklaşık 8 yıl bir takımda kalıp da hala güven kazanamamış bir kaleciyi takımda tutmak tamamen bir yönetim ciddiyetsizliğidir. Son 3 yılda 2.kez takımı Avrupa'dan etmeye hazırlanan Aykut'un oynadığı her maçta muhakkak hata yapması veya yapmaya hazır olması artık yönetim hariç herkesi çileden çıkardı. Ufuk Ceylan'ı kulübede körelteceklerse kiraya vermeleri daha mantıklı çünkü o, yeterli olmasa da Aykut kadar yeteneksiz değil ve gelişmeye açık. Ya kaleyi teslim edin ya da satın gitsin.

TARAFTAR

Son olarak, 3 yıldır alınan başarısızlıklardan mıdır bilinmez Galatasaray taraftarının da takım gibi birbirinden kopuk, maçta uyuyan bir güruh olduğunu görmüş olduk. Bir taraf diğerine laf atıyor, diğer taraf farklı bir marş söylüyor, bir taraf ise sadece maçı takip ediyor. Gol pozisyonuna girerken bile ses yükselmiyor statta. Yazının sonunda aşağıda vereceğim videoyu dikkatle takip etmenizi rica ediyorum. Galatasaray'ın ilk golünde ceza sahası içinde 8 Galatasaray'lı var, Iliç'in attığı 2. ve 3. golde ise gol gelmeden saniyeler önce seyircinin yükselen sesine dikkat edin. Bir de şimdiyi düşünün farkı göreceksiniz.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails