Kendi çapımızda blog yazarlığı yapmaya başlayalı neredeyse 3 sene olacak. Ben de blog yazarlığı yapmadan önce ülkenin tiraj kaygısı güden, fanatikliği alttan alttan körükleyen spor veya güncel gazetelerine itibar eder; özellikle de Galatasaray herhangi bir maçı kazanmışsa en kıytırık yazarın bile köşe yazısını satırı satırına okurdum. Ancak yazmaya başlayınca gazetelere rağbet etmemeye, internet ortamında futbola hakikatten de farklı gözlerle bakmaya çalışan insanları okumaya başladım. Hatta Twitter sayesinde hiç tanımadığım ''gianinsesi'', ''memetozcan'' gibi durumlara farklı bakabilen Galatasaraylılar ile futboldan daha da zevk almaya başladığımı, futbolun salt fanatiklik ile daha zevksiz hale geleceğini; tutulan takımın yöneticisinin, futbolcusunun ve de taraftarının yanlışlarını doğru olarak görmenin futbola olan tutkumu tamamıyla bitireceğini fazlasıyla fark ettim.
Kabul etmek gerekir ki her takımın taraftarına aşık olduğu renkler farklıdır. Bizim için de aynen böyle durum geçerli. Ancak benim özellikle bu renklere olan aşkımın küçük yaşlarda alevlenmesi tuttuğum takımın taraftarının genel olarak doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmesidir. Bundan önce de bir çok yazıda Galatasaray'ın bir sistem kulübü olduğunu, 500 küsür senelik bir Lise'nin, Türkiye'nin en saygın üniversitelerinden birinin ismini hala bu kulübün taşıması ve yaşatmasının gerçek bir gurur kaynağı olduğunu yazmıştım. Hatta bu kulübün 80'lerin sonunda ülke futbolunun kaderini değiştirecek hamleler yapması; milenyumun hemen başında kazanılan Uefa Kupası ve Süper Kupa ile Türkiye'nin en büyük markalarından biri haline gelmesi de taraftarın kulübünü gönülden sevmesinin yanında diğer tüm takım taraftarlarından farklı, çağdaş bir taraftar kimliği göstermesi ile olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Ancak 2000'lerin sonundan itibaren ne yazık ki taraftarımız kimlik değiştirmeye, günlük başarılar peşinde koşmaya ve diğerleri gibi olmaya başladı. İşte bu diğerleri gibi olmanın son örneğini de geçen cumartesi günü Yenilsen De Yensen De programında Galatasaraylıları temsil ettiğini düşünen bayan taraftarın sözlerinde yaşadık. Salt fanatizm içeren, gerçeklerden uzak konuşmasında: ''Derbiyi kazanırsak Fener'e herkes vurdu, bir de biz vurmuş oluruz, on senedir baldan kazanıyorlar zaten'' türünden konuşmalar sadece ama sadece kendini ve üzerinde taşıdığı formayı küçük düşürdü. İşin daha da acısı, Facebook'ta önemli bir takipçi sayısı olan Galatasaray Gazetesi bu açıklamaları ''Dişi Aslan'dan Kapak Gibi Laflar'' adlı video ile sayfasından yayınlayıp onun bu saçmalığını bir adım öteye götürdü.
Ne farkımız kaldı peki Antu'dan? Bu anlayış hep eleştirdiğimiz Antu adlı saçma site ve oradaki saçma taraftarların anlayışı değil mi? Biz belki 10 senedir orada yeniliyoruz, amatör branşlarda onlar bizim önümüzde ama unutmamalıyız ki Avrupa'da ki en saygın Türk kulübünün Galatasaray olmasının sebebi bizim yapıp,onların yapmadıklarıdır. Bu yüzden yeni dönem belki bunların farkında değil ama Galatasaraylı olmak farklı olmak, rakibinin de doğrularına doğru demektir. Galatasaraylı olmak bu kulübün değerleri ile gururlanmak demektir. Galatasaraylı olmak basit, aptal taraftar saçmalıklarından uzak durmak sadece ama sadece takımı ile övünmektir.
Son birkaç söz de derbi ile alakalı olmalı. 15 senedir basının sadece Fenerbahçe'nin üstünlüğünü görmek istediği derbi tablosunda, Beşiktaş'a karşı da dış sahada olumsuz bir pozisyondayız. Derbi başarısızlığı apayrı, uzunca bir konu ama Fenerbahçe'ye olan iç sahadaki olumsuz sonuçlar cidden üzüntü verici. Sahaya çıkan her futbolcu üzerindeki formanın değerini bilmeli ve stadı full dolduracak seyirci ve stad dışındaki milyonlarca taraftarı sevindirmeli. Futbol kalitesi olmasın ama derbi bizim olsun. Çünkü bu taraftarın buna çok ihtiyacı var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder