1980‘li yılların Türk futbolunu bizden büyük ağabeylerimiz birebir yaşarken; bir üst jenerasyon olan bizler de bolca okuyarak, onlardan dinleyerek futbolumuzun o günlerine tanıklık ettik. Hikayemizin özü de toprak sahalardan kötü sahalara yapılan müsabakalar, şerefli mağlubiyetler ile kendine kimlik arayan bir futbol ülkesinin, bir Alman’ın, tarihinin her döneminde kendine vizyonlar ve misyonlar belirlemiş bir kulübe gelmesi ile baştan değişmesi idi. Şimdi anlatırken bile tüyleri diken diken edecek destansı bir hikaye idi bu hikaye aslında. Evet, bu hikaye Galatasaray’ın ve Derwall’in yollarının kesişmesiyle koskoca bir ülkenin kaderinin futbol ile nasıl değişebileceğinin hikayesi.
Pazartesi günü anılacak olan Derwall için resmi sitemizde dolu dolu bir yazı kaleme alınmış. Okuyanlar okumayanlara okutmalı bence bu yazıyı. O kadar güzel anlatılmış ki bu hikaye inanıyorum ki o günleri yaşayanlar bu hikayeyi okuduğunda o günler tekrardan dönüp bambaşka yerlere gidecekler. Benim ise bu yazı ile ilgili en önemli bulduğum nokta; kendine kimlik arayan yeni dönem Galatasaray taraftarının Galatasaray’ın nerelerden nerelere geldiğini görüp en büyük özelliğimizin değerlerimize sahip çıkmamız olduğunu anlamaya çalışması olmasının gerekliliğidir.
Yönetimler, oyuncular, kişiler hatta taraftarlar değişse bile, Galatasaraylı olarak tek değiştirmememiz gereken özelliğimiz, bu kulübün nerelerden nerelere, nasıl geldiğini hiç ama hiç unutmamak olmalı. Bugün farklı yollarda Galatasaraylılığı yaşayan değerlerine önem vermeyen yeni nesil taraftarımız neleri yaşayarak buralara geldiğimizi anlamalı. Bugün Karabük ile maçımız var, takım oturmamış, eski hücum futbolumuzu mumla arar olmuşuz hiç ama hiç umurumda değil dünden itibaren. Resmi sitemizde okuduğum ve kaleme alan kişiyi ayakta alkışladığım Derwall yazısı beni tekrardan o günlere götürdü. Neden Galatasaraylı olduğumu tekrar hatırlattı. Orada uzunca bir yazı var ve satırı satırına okunmalı; ancak bana kalırsa en önemli yeri aşağıdaki satırlar. Umarım herkes bu yazıyı okur ve kendince dersler çıkartabilir kendine. Tekrardan verdiğin her ama her şey için sonsuz teşekkürler Derwall. Daima çok ama çok farklı yerlerde olacaksın gönlümüzde.
Derwall Galatasaray’ın teknik direktörü oluyor
Nasıl bir ortamda çalışacağını görmek bir teknik direktörün en doğal hakkıdır şüphesiz ki. Bu yüzden Derwall de ilk olarak o yıllarda henüz çok yeni olan Florya tesislerine gider. Ancak tesislere adımını atan Derwall daha ilk etapta gördüğü eksiklikleri sıralayarak ve bu eksikliklerin bir an önce giderilmesini talep ederek işe başlar. Bu eksikliklerin başında da toprak haldeki antrenman sahası ve bir kondisyon merkezinin olmayışı gelmektedir. Bunlar Derwall’in Galatasaray’da çalışmak için olmazsa olmaz koşullarıydı. Çünkü kendi ifadesiyle, çim sahada çalışmayan ve dolayısıyla da maçlarını toprak çim karışımı berbat sahalarda oynayan Türk futbolcular, modern futbolun birçok fundamental özelliğini bilmiyor ya da bilseler de uygulayamıyorlardı. Örneğin çim sahada çalışıp, oynayamadıklarından ötürü kayarak ayağa müdahale yapmayı bilmiyorlardı. Üstelik yurt dışında oynadıkları maçlarda bu tarz müdahaleler ile karşılaşınca da hem şaşırıyor, hem de sinirleniyorlardı.
Bütün bunları aşmak gerekiyordu. Yönetim Derwall’in çim antrenman sahası konusundaki ısrarını görünce, anlaşmayı sağlayabilmek için evet diyecekti. Bu evet belki ilk anda küçük bir çim saha için onay anlamına gelse de, ileriki yıllarda sonuçları görüldüğünde yapılan bu işin sanıldığından da büyük bir etkiye sahip olduğu görülecekti. Yapılan görüşmeler sonunda iki tarafta karşılıklı olarak birbirlerinin koşullarını kabul edeceklerdi. Derwall, aylık bir milyon lira maaş, araba ve Ayaspaşa semtinde bir ev karşılığında Galatasaray’a imzayı atacaktı. Kendisine anlaşma gereği ayrıca şampiyon olması halinde prim de verilecektir.