31 Mart 2012 Cumartesi

Kırk Süper Final Oynatsanız Ne Yazar...


Taraftar yaptıklarıyla, söylemleriyle herkesi kendine hayran bırakırken...


İmparator 'Ben uzun seneler burdayım...' demişken...


Sabri'nin attığı gol sonrası oğlu Sarp ile sarılması, tıpkı şampiyonluk senelerinde olduğu gibi bu sene de Florya'da mutlu bir Galatasaray ailesi var dedirtirken...

Kısacası yönetimi, teknik ekibi, futbolcusu, taraftarı tek bütün olmuşken; siz kırk Süper Final oynatsanız ne yazar...

29 Mart 2012 Perşembe

İngiltere Örneği mi? Yazık….



"Şike sahaya yansımış mı bakılır ve karar ona göre verilir. Aksi halde kulübü cezalandırmak neden? Para cezası vermek neden? 8 takım birden ligden düşerse ne olur, futbol biter. Ceza davası ile Futbol Federasyonu'nun kararını birbirinden ayırmak lazım. Platini'ye de İngiltere örneğini verdim. Orada holiganlar yüzünden Thatcher (Margaret Thatcher, İngiliz Başbakanı, 1979-1990) İngiliz takımlarının Avrupa'ya çıkışını 5 yıl yasakladı. Ne oldu? Kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. Döndükleri sene de şampiyon oldular."

Bu sözler ülkemizin başbakanına ait…

Bu sözleri duyduğum andan itibaren beynimden kaynar sular boşalmış durumda. Şimdi herkes bu satırlardan başbakana ağır sözler bekleyip, neler neler döşeyecek diyebilir; ancak her zaman her yerde savunduğum bir ilke varsa o da şudur: ‘Ne olursa olsun hiçbir insana küfür etme hakkımız yoktur, bu ülkenin liderine hiç mi hiç yoktur.’ Ama olayın sportif ve ahlaki boyutuna bakarsak, başbakanın tuttuğu takım uğruna adalet sağlamada, toplumsal hakların devamlılığı anlamında ciddi hezeyanlar yaşamakta maalesef ki.

Elbette ki ülkenin lideri de bir takım tutabilir, hatta tuttuğu takımın fanatik bir taraftarı da olabilir. O yüzden başbakanın Fenerbahçeli olması hiç de umurumda değil. Ama … Ama ülkenin başbakanı eğer ki kulübü legal olmayan işlere karışmışsa en başta renklerini unutup, sonuna kadar legal olmayan işlerin karşısında dimdik durmalıdır.

Sorular sormak istiyorum başbakana;

1-Ne olursa olsun şikeye adı karışmış, mahkeme süreci devam eden ve deliller sonucunda nerdeyse şike yaptığına kanaat getirilen herhangi bir kulüp korunabilir mi? Korunursa bu adalet anlayışına sığar mı?
2-Bugün karşımıza konulmuş İngiltere örneğinde verilen 5 yıllık katılmama yaptırımı, kulüplerin şikeye adı karışması sonucu mu verilmiştir yoksa ülkedeki tırmanan holiganizmin getirdiklerini önleme amacıyla mı alınmış sosyal bir önlem midir?
3-Sekiz kulübün ceza alması ülke futbolunu bitirir diye alınacak bir dışa kapalılık sonucu; bu oyunu fair şekilde oynayan kulüplerin hakkı gasp edilmiş olmaz mı?
4-Bugün şike cezalanmaz, biz kendimizi dışarı kapatırsak, bundan sonraki süreçte tekrardan şikeye karışan kulüpler için ne gibi yaptırımlar uygulanabilir?
5-Her zaman büyüme hedefinde olan Türkiye’nin Avrupa’ya , Dünya’ya en rahat açılan organizasyonu olan futbol organizasyonu kendi içinde küçülmeye giderse, ülkenin büyüme vizyonu bundan nasıl etkilenir; bunun hesabını kim nasıl verebilir?
6-Kişiler ve kurumlar ayrılsın zihniyeti bundan sonraki bütün yargısal ve sosyal olayların çözümsüzlüğünü sağlamaz mı?

Bu soruları uzatmak mümkün. Ama olayın başında yaptırımların en ağır şekilde uygulanması gerekliliğinden bahseden başbakan bugün maalesef çok ama çok farklı bir noktada. Ülke menfaatleri renklerin aşkına yenik düşmüş durumda. Bundan sonraki süreçte anlaşılan o ki Galatasaray haklarını kendi korumalı çünkü yönetenler de hukuksuzluğa ortak olmuş durumda. Son sözler de Adnan Öztürk’ten olsun. Çünkü o bu süreci anlatırken, bundan sonra hakkımızı koruyacağımızın teminatını bu sözlerle veriyor…

"Cambazlar sirklerde olur bizde olmaz".

27 Mart 2012 Salı

Fatih Terim Ayarı!



Öncelikle durum değerlendirmesi yapalım ki gerizekalı beyinler bizim dediklerimizi anlamazlar ama örnekler belki kafalarında kalabilir... Futbolda özellikle Almanya ve İtalya’da sezon bitmeden transferler olur. Futbolcu daha sezon bitmeden gider yeni bir kulüple anlaşır ama gideceği takımın maçında aslanlar gibi oynar ağzını açamaz kimse. Hatta bu sene Basel- Bayern Munih serisinde Shaqiri bu olaya güzel bir örnektir. Bu bir gerizekalılar..

Yine futbolda özellikle de ülkemizde kiralık oyuncu alma durumu vardır. Ama ülkenin Fenerbahçe- Beşiktaş gibi takımları kendi oyuncularını (beğenmedikleri topçuları) kiralık gönderdikleri takımla olan maçlarında görmek istemezler. Galatasaray da geçmişte bu hatayı yapmıştır ama bu sene şükürler olsun ki Galatasaray yapmadı. Kiralık Culio ve Stancu aslanlar gibi oynadı. Ama diğerleri buna cesaret edemedi. Bunlar da iki gerizekalılar..

Vaktiyle Sakarya'ya kiralık verdiğimiz Kingston süper oynadı ve o maç 0-0 bitti. Yine 2000 sezonunda Saffet Akyüz, buna benzer Murat Erdoğan ve birçok kiralık oyuncumuz bize karşı oynadı. Kimse Galatasaray'ı böyle şeylerle itham edemez.

Şimdi mevcut duruma bakalım. Galatasaray-Kayseri maçı sonrası Fatih Terim Culio’nun tekrardan kulübe dönmesini istiyor. Oyuncu da kiralık süresinde olabildiğine hizmet verip, sene sonu asıl hedefi olan kulübüne dönmek istiyor. Bunu da bir ay önceden diyor ve hafta sonu da yaptığı röportaj ile de ‘Oynamak istemezdim ama Ordu halkıma saygım yüzünden oynayacağım.’ diyor. Bu olay bu kadar net iken Orduspor’un Galatasaray kulübünden kovulan çakal başkanı ortalığı yangın yerine çevirdi ve şike olayları tescillenmiş kulüplerin direktifleri ile play-off derdi olmadığı için son 2 ayın parasını vermek istemedi ve sözde fair-play hikayelerine Galatasaray’ı alet etti. 

Şimdi Telegol'de İmparator çıkıp, Culio'nun sözlerini çarpıtanlara fena halde hardcore bir ayar verdi ve hepsi bir anda dilini yuttu. Fatih Hoca'nın bu yaptığı takımın üstündeki olumsuz havayı da ortadan kaldırır. Haftalardır beklediğimiz buydu. Hakem hatalarına, medya saçmalıklarına sert çıkmazsanız tepenize sıçarlar. 


İŞTE O TARİHİ AYAR!



BÜYÜKSÜN İMPARATOR!

26 Mart 2012 Pazartesi

Çarklar Dönüyor!

Dünkü maçta takımdan bahsetmeden önce, maçın önüne çıkan iki adamdan bahsetmek lazım. Herkesin aklında kalan iki isim Cüneyt Çakır ve Mehmet Batdal. Cüneyt Çakır belli ki kendisine  maç öncesi verilen görevi layıkıyla yerine getirmiştir. Fenerbahçe'yi playoff (nam-ı diğer süper final) öncesi potada tutma çalışmalarına başlandı. Aslında çarklar fenerin Bursa maçında dönmeye başladı. Bursa'nın verilmeyen golünden sonra dün de TT Arena'da Cüneyt Çakır, maçın başında oyuncularımızı kartlarla sindirerek aynı zamanda da oyunu gerdi. Benzer pozisyonlarda Trabzonlulara sadece uyarıda bulundu. Bunun yanında haftaya fenerle oynayacak olan Trabzon'un kart sınırındaki önemli oyuncularına da kartını gösterdi. 2009-2010 sezonunda Ali Sami Yen'deki Bursa maçında Bünyamin Gezer de maçı beraberliğe bağlayıp kaçmıştı zaten. Bu ülkede futbola etki eden adamların hepsi (medya, yetkililer vs.) fenere çalışıyor nedense...

Herneyse, maçın diğer adamına geçelim. Mehmet Batdal belki de ilk 18'de yer bularak kariyerinin fırsatını yakaladı. Oyuna girdikten sonra -kafa topları hariç- çok da kötü oynamadı bence. Lakin 90+4'te kaçan golün izahı yok arkadaş! O golü atsaydın belki de gelecek sezon en azından hazırlık kampında kalma şansın olacaktı. Yıllar önce deplasmandaki Athletic Bilbao maçında yine benzer bir gol kaçıran Burak Akdiş, o pozisyondan sonra bir daha iflah olmadığını hatırlatmak lazım. Yine de ben, o pozisyonda ne Sercan Yıldırım ne Necati ne de Baros golü yapabilirdi. Takımda o pozisyonu gole çevirecek adam sayısı 3-4 tane. Bunlar Elmander, Melo, Selçuk ve Hakan Balta. Sırf bu nedenle Batdal'a yüklenmek yanlış. Batdal'a yüklenmemin sebebi, ayağına kadar gelen hayatının fırsatını tepmesi, Galatasaray formasını giydiğini unutması. Her şeye rağmen, ben İmparator'un Mehmet Batdal'a yine şans vereceğine inanıyorum. Verir vermez orası ayrı ama Fatih Terim bu tarz durumlarda futbolcu harcamaz gibime geliyor. Dün Mehmet Batdal'ın, geçen hafta Saraçoğlu'nda Baros'un kaçırdıklarını playoff'larda çok aramayız umarım.

Son olarak maçtan da bahsedelim. İlk yarı takımdaki halsizlik halini anlarım, bu tempoda normal. Lakin gereksiz bir rahatlık, anlamsız bir boşvermişlik var, onu anlamam kardeşim! Fener maçından sonraki kutlamaları yapan/organize eden/başlatan her kimse ona büyük kinim var. Çakalların sofrasında o kupayı eline almadan sevinmeyeceksin, o kutlamadan sonra her şey aleyhimize dönmeye başladı. Sivas'a elendik, Elmander sakatlandı, Trabzon'a puan kaybettik. O kutlamanın lanetini üstümüzden atmamız lazım. Yediğimiz golde Ujfalusi hakeme gidiyor, yerini boşluyor ve gol geliyor. O pozisyonda faul veren hakeme sövmemiz lazım önce tabi. Ama Ujfalusi'nin yaşı belli, bu adam kaç haftadır 11 oynuyor, bu tempoda onu biraz dinlendirmek lazım. Keza Selçuk da 3 maçtır 65'ten sonra yürüyemez hale geliyor. En azından Sivas maçında Selçuk yerine Ayhan; Ujfa yerine Gökhan Zan oynasaydı. Yine elenirdik belki ama Ujfalusi ve Selçuk'tan dünkü maçta daha fazla verim alabilirdik. 


Necati ve Baros'a diyecek söz bulamıyorum aslında. Necati'nin çabukluğu zaten yok, yanında Elmander varken daha etkili. Baros'ta ise anlamsız bir formsuzluk var, maç başlarken santrada bile boynu bükük duruyor adam. Kendine güvensiz, dün vuracağı toplarda pas vermeye çalışması bile bunu gösteriyor.

Neyse, sözü çok uzattım, aslında bu kadar yazmazdım ama aktı birden. Son olarak Fatih Terim'in sözleriyle yazıyı bitirelim;

"Galatasaray kendi göbeğini kendisi kesebilecek güçtedir."

22 Mart 2012 Perşembe

Akan Kanlarınız Alnımızın Akıdır...


Bu yazı, konuk yazar Emre Çetin'in yazısıdır...

3 Temmuz’dan beri Türk futbolunda yaşananlar herkesin malumu… Uzun bir süreç belki de son demlerine gelmiş durumda. En son gelinen noktada Uefa’ya türlü türlü oyunlarla, kulislerle gidilmesine rağmen; Uefa’nın sıfır tolerans ilkesinden hiçbir şekilde sapmadığı net bir şekilde görülmektedir. Bu süreçte Galatasaray taraftarı, yönetimi, hocasıyla yeterince sağduyulu davranmıştır. Takımların yerini değiştirdiğimizi düşünelim; Fenerbahçe ligi 3 hafta önce lider bitirmeyi garantilemiş Galatasaray şikeyle suçlanıyor, seneye olmayacak olan play-off diye bir uygulama oynanıyor olsaydı, Fenerbahçe tümüyle ayağa kalkar protestolar düzenlerdi.

Galatasaray camiası bu süreçte yöneticisiyle, sporcusuyla, taraftarıyla başkalarıyla uğraşmadan başarı için kenetlenmiştir. İlk yarıda Arena’da oynanan maçta GS taraftarı en ufak bir olay çıkarmayı boşverin Emre ile Volkan’la olan kötü diyaloğuna rağmen sahaya bir şey atmayı bırakın küfürlü tezahürat bile yapmaktan kaçınmıştı. Fatih Terim yerde yatan Alex’i eliyle tutup ayağı kaldırmıştı… Aslında bunlar normalde olması gerekenlerken birkaç gündür yaşananlardan sonra anormal şeylermiş gibi görünmekte…


Şimdi son derbide yaşananlara göz atalım. Fatih Terim ve Hasan Şaş, kendilerine atılanlar sonucu alınlarında yaralar oluşmasına rağmen maç içinde ve maç sonunda ortamı germemek için açıklama yapmaktan bile kaçınmışlardır. Yönetici olmadan önce büyük ihtimalle şeref tribünü ya da loca dışında maç izlemeyen, halkın içine zorunlu durumlar dışında çıkmayan, ilerideki hedefleri için her şeyi mübah sayan Ali Koç ve onun basındaki tetikçileri, Hasan Şaş’ın oyun oynadığını aslında alnında bir şey olmadığını söyleyip haber yaptılar. Hasan Şaş belki futbolculuk zamanında rakipleri sinirlendirecek bazı hareketler yapmıştır fakat hiçbir zaman pis oyunların içine girmemiş biridir. Hasan Şaş, alnındaki yarayı TV’de gösterdikten sonra da bu konuyu kapatıp başka bir hamleye geçiyorlar. Samsun maçında, hem de bayan ve çocuk taraftarlara yara bandı dağıtıyorlar onlar da alınlarına takıp sözde Fatih Terim ile alay ediyorlar. İnsaf, insaf, insaf!


Hiçbir başarı Hasan Şaş’ın, Fatih Terim’in hatta antipati duyduğumuz Aykut Kocaman’ın veya Alex De Souza’nın canından daha önemli değil. Fatih Terim ile alay eden bayanlar acaba empati kelimesinden haberdar mı? Çünkü onların bir kısmı anne, bir kısmı ileride anne adayı. İleride çocukları ya da eşleri de maçlara gidecek onlar da belki atılan cisimlerle yaralanacaklar, o zaman başkaları bu durumla alay edip karşınıza geçerlerse ne yaparlar?

Son olarak burada Galatasaray taraftarına büyük bir iş düşmektedir. Taraftarın yapması gereken provokasyonlara karşılık vermeden sadece takımının başarısına odaklanıp, şampiyonluk yolunda tam desteğe devam etmektir. Bu hem Galatasaray’ın başarısı için hem de daha büyük yanlışların önlenmesi için gereklidir.

21 Mart 2012 Çarşamba

Biraz Yaratıcı Olun!

Bugün güne Twitter'da fenerlilerin Hasan Şaş üzerinden başlattığı trendle uyandım desem yeridir. Ha bir de Infantino'nun ayarı vardı tabi. Hasan Şaş olayı şöyleymiş; Yusuf Kobal'a göre hafta sonu derbide tribünlerden atılan maddeler aslında Hasan Şaş'a isabet etmemiş, yayıncı kuruluşun da dakika dakika kaydettiğine göre Hasan Şaş yedek kulübesine elini vurmuş, kanayan elini de başına sürmüş. Yani Hasan Şaş'ın alnındaki kanın sebebi buymuş kısacası. Twitter'daki fenerli arkadaşlar da her sikim hıyar diyene ellerinde tuzla koştukları için bu yalan yanlış haberi trende taşımışlar. Ulan biraz yaratıcı olun, yok eli kanamış, alnına sürmüş. Utanmasanız iyi ki attık diyeceksiniz. Bu muhabbet üzerinden Hakan Balta'ya, Fatih Hoca'ya atılan maddelerin üstü kapatılıyor resmen. Fener medyası yine iş başında. Neyse, tabi ki ne oldu, Hasan Şaş GSTV'ye çıktı ve tüm bu gevezeliğe son noktayı koydu. Spiker ısrarla sormasına rağmen ADAM hala "biz ortamı germek istemiyoruz, maçta olan maçta kalır" diyor. Sen ADAM GİBİ ADAMsın Adanalım! Biz o kanın nereden geldiğini biliyoruz! 

Yukarıdaki ekran görüntüsünde Hasan Şaş'ın alnındaki yaranın izi hala mevcut. Videosu da aşağıda...

20 Mart 2012 Salı

Derbi Rehaveti Gidecekse Eğer...


Bu foto bir maçın kaderiyle nasıl oynanır onu açıkça kanıtlıyor aslında. Abitoğlu denen hakem bozması açık açık maçın kaderiyle oynadı hem de ilk dakikadan son dakikaya kadar. Ama bu maçı sırf da hakem bozmasının saçma kararlarıyla kaybetmedik...

Derbinin bitimiyle yaşananlar benim aklımı bulandırdı. Ne olursa olsun normal sezonu şampiyon tamamlasak da Florya’da toplanan kalabalık ile futbolcuların, teknik heyetin adeta bir şampiyonluk kutlaması yaşaması yanlıştı bence. Demoralize olmuş, soyunma odasındaki ruhsuzluklarına hocası bile engel olamamış bir oyuncu topluluğuna tekrardan gaz vermenin bir anlamı var mı? Bu kutlama play-off sonu olsa daha güzel olmaz mıydı? Bu olay bana keşke olmasaydı dedirtirken üstüne Ünal Aysal’ın ilginç açıklamaları gündeme bomba gibi düştü. Fatih Terim akıllı bir şekilde olaylara kafasını sokmazken; başkan ‘standart’ kelimesini de kullanarak olaya bodoslama girdi, rakibi gereksiz yere kışkırttı. Şimdi içerde oynayacağımız maçta derbide bir taraftar herhangi bir şekilde sahaya bir şey atarsa başkan dediklerini yutmak zorunda kalmayacak mı? İçerde bu maçta bile onca olay olmuşken bu sözlerden sonra daha büyük olaylar olursa bundan kim karlı çıkar? Fenerbahçe mi, biz mi?

Sonuçta bunca senedir kazanamadığımız Türkiye Kupası’nda çeyrek finali dahi görememiş olduk. Ama bu maç derbi sonrası oluşan rehavet ortamını üzerimizden attıracaksa ben bu mağlubiyete bile razıyım. Çünkü kimse unutmasın ki lig daha bitmedi ve önümüzde hiç alışkın olmadığımız play-off maçları var. Futbolcular, teknik heyet, yönetim, biz taraftarlar kısacası herkes daha fazla bu işe asılmalı. Anahtar kelimemiz benim en sevdiğim pankartlardan biri olan bu pankartın üstündeki sihirli kelime olmalı. KONSANTRASYON…

Dip Not: Sabri'yi bu takımda saçmalarken izlemekten ben utanıyorum artık. Yetmedi mi bu adamı bu formanın hakkını verememesine rağmen izlediğimiz??

14 Mart 2012 Çarşamba

İnandık Biz Sizlere!


Neresinden bakarsak bakalım bir derbi! Bugün resmi sitede görünce bu inancı biz de paylaşmak istedik. Bu  maçın olayı çok farklı, daha önceki derbilerden de çok farklı. Youwin gibi birçok bahis sitesi nde bile hafta başından beri reklamı yapılıyor bu dev maçın! Maç sırf Kadıköy'de diye feneri favori gösterenlere, iddaa seçenekleri nde feneri banko gösterenlere, makus talihe inat bu maçı alın! Her zaman olduğu gibi günler geçmiyor, dakikalar takılıyor sanki. İşin kötüsü, o kadar bekliyoruz ama o 90 dakika öyle hızlı geçiyor ki tadına doyamıyoruz.  Bizler canı gönülden inandık sizlere... Her şeyimizle yanınızdayız, cumartesi gecesi orada bu işi bitirin!

12 Mart 2012 Pazartesi

İyi ki Kurtulmuşuz Senden


Telegol'de yaklaşık 3 saat boyunca dinledik Polat'ı. Konuşmasında Arda, Hakan Şükür, Aziz Yıldırım, Adnan Sezgin, Mehmet Helvacı ile olan ilişkilerinde ve bu isimler ile ilgili aldığı kararlarda pişmanlık duyduğunu söyledi. Şike sürecinde Galatasaray'ın mevcut yönetiminin tutumunu tasvip etmediğinden bahsedip; başkanlık görevinde kalabilseydi diğer kulüplerin yanında olacağını söyledi. Hatta savunmasını Galatasaray'a iftiralar üzerine kuran Aziz Yıldırım'ı Metris'e kadar gidip ziyaret ettiğini rahatlıkla anlattı.

Uzatmaya gerek yok aslında. Bu dedikleri bile yeterli benim için. Benim gibi eski başkanını izleyen veya sonradan bu açıklamaları izleyecek veya okuyacak milyonlarca Galatasaraylı eminim ki Polat'tan kurtulmuş olmamamızın ne kadar da değerli olduğunu bir kez daha anlamıştır. O yüzden de bir daha gönül rahatlığıyla şunu diyorum... İyi ki kurtulmuşuz senden Adnan Polat...

6 Mart 2012 Salı

Play-Off’u Çıkaran Zihniyetin…


Hafta boyunca Sivas halkı ve takımı maçın da pazartesi günü oynanacak olması nedeniyle maça ekstra motive edilmeye çalışıldı. Hatta Fenerbahçe’nin Ramazan Köse’nin resitallik performansı sonrası aldığı galibiyet Galatasaray’ı daha da strese sokmuştu kimilerine göre. Amaç Sivas’ı maça ekstra motive etmek ve Galatasaray’ı da alabildiğine strese sokmaktı. Ama istenilen olmadı Galatasaray bana kalırsa çok kötü bir performans sergilediği maçta bu ligin de üstünde oyunculara sahip olduğunu gösterdi ve aldığı skorla taraftarını mutlu etmedi; rakibini kahretti.

Benim bu sene özelinde hatta tüm sezonlar genelinde bir iddiam var. Şampiyonluğa giden takım kendisi için rahat gözükmeyen maçları farklı skorlar ile kazanıyor veya kötü oynadığı maçlarda anlamsız goller ile şans faktörünü yanında taşıyabiliyorsa bu durum, gerisindeki rakipleri demoralize eder, yarıştan kopartır. İşte bu sene Galatasaray bu durumda ve play-off denen saçmalık olmasa Kadıköy’de alınacak bir beraberlik bile şampiyonluk turu attırabilirdi Galatasaray’a. O yüzden tüm küfürlerim hatta beddualarım bu saçmalığı çıkartanlara.


Hala içimde korkular mevcut; çünkü yaşanmamış bir play-off deneyimi öncesi derbilerin yoğunlukta olacağı süreci ve performansımızı net olarak kestiremiyorum. Hatta Trabzon maçını da derbiden sayarsak, hiçbir derbide yenik duruma düşmedik yani derbi maçta yenik duruma düşen Galatasaray takımı nasıl reaksiyonlar gösterecek bilemiyoruz da. Ama futbolu bilen, tek başına sahaya karakter koyacak oyuncuların fazla olması benim için en önemli artımız. Benim gibi teknik kadro ve oyuncularında kafasında buna benzer soruların ve gel gitlerin olduğuna eminim. O yüzden de Kadıköy’de şampiyonluk turuna çıkabileceğimiz bir maçı yaşayacakken, bizi play-off maçlarına mahkum edenlerin taa…

Yine de son sözümüz #SampiyonlukSarkısıDusmesinDillerden olsun, biz havamızı bozmayalım geridekiler bizi izlemeye devam etsin.

Dip Not: Çok yakışıyor sana kaptanlık Ujfalusi çoook...

2 Mart 2012 Cuma

Euroleague Maceramızın Adı… FAIRY TALE


Dün kaybetmedik aslında top 16’nın ilk maçında Efes maçıyla kaçırmıştık son 8 şansını. Dün bir mucize gerçekleşir diye bekledik ama olmadı olamazdı da. Acısıyla tatlısıyla Euroleague maceramız bitti sonunda.

Gerçekçi olmak lazım ki buraları görmek bile bizim için büyük bir olay. Eksiklerimiz üzerine uzun uzun analizler yapmak mümkün. Boyalı alan savunmasındaki yetersizliğimiz, skorun kitlendiği anlarda Gordon dışında sorumluluk alacak alternatif oyuncular bulamayışımız, 4 numarada sıkıntılar yaşayışımız(savunma ve hücumda), Luksa ve Furkanlı kırılgan uzun hattımız, sene başında iyi uygulayıp sonradan sertlik dozunu bir daha yakalayamadığımız alan savunmamız ve de en önemlisi bir deplasman takımı olamayışız. Bunlar eksiklerimizin belli bir kısmı ama bugün için eksiklikler yerine kimsenin beklemediği artılar üzerinde konuşma zamanı. Evet bu takım artık Galatasaray ruhunu Avrupa’nın en önemli basketbol organizasyonunda herkese gösterdi. Son topa kadar savaşmayı kendisine hedef belirlemiş bu takım, özellikle de içerde oynadığı maçlarda gerçek kahramanlık hikayelerini bizlere canlı canlı yaşattı ve hepimizin kalbini fethetti. Sırf içerdeki Cska maçı bile uzun yıllar boyu gurur duyabileceğimiz bir anı bizim için artık. O yüzden gerçek anlamda bu başarıda emeği geçen herkesle gurur duymak lazım.


Gurur duyuyoruz ve sonsuz teşekkürler ediyoruz bu başarıyı yaşatanlara ama bu kadar gurur duyduğumuz basketbol organizasyonumuz bu sene asıl hedef olan Lig Şampiyonluğu için hala soru işaretleri taşımakta. Euroleague ‘de alınacak her galibiyet bizim için değerliydi ama artık bu taraftar şampiyonluk görmeli. Bunun içinde play-off lar öncesi muhakkak transferler şart. Bu kadar iyi geçen sezon Türkiye Kupası’ndaki Beşiktaş yenilgisi gibi bir maçla bitecekse kimse kusura bakmasın ama Euroleague’de yaşadıklarımızın da hiçbir anlamı yok benim için. Bir peri masalı yaşadık baya çoşkulu bir şekilde ve bitti artık, sıra gerçek hedef Beko Basketbol Ligi Şampiyonluğu’nda…