28 Aralık 2011 Çarşamba

Keşke Deplasman Olsaydı


Ziraat Türkiye Kupası kuraları çekildi. Bu maçın Arena'da olması biz güneylileri üzmedi desem yeridir. Zira Galatasarayımızı Adana'da izleme şansını bir başka bahara bıraktık. Maçın Arena'da olması takım açısından iyi aslında, en azından yorucu bir deplasman koşturmasına girilmeyecek. 

Bu maç muhakkak İmparator ve Hasan Şaş için ayrı önem taşıyor. İkisinin de bugünlere gelmesinde belki de en önemli etken olan memleketlerinin takımına karşı oynayacaklar. Elbette çok çekişmeli bir maç olmaz ama Adanamızın takımını gönül verdiğimiz Galatasarayımızın karşısında izlemek -tv'den de olsa- keyifli olacaktır. Ben bu maçta Türkiye liglerinin en underrated forveti olan Tayfun Özkan'ı izlemeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Etkili olmaz belki ama iyi adam sonuçta. Böyle maçlarda gaz yapabilir. Sonuçta adam gol makinesi, Göztepe taraftarının deyimiyle "Tsubasa".

25 Aralık 2011 Pazar

Kimileri Kupa İçin, Kimileri Şike İçin Toplanır


Galatasaray'ın şükürler olsun ki çok dışında olduğu şike, teşvik mevzusu için şikenin başkahramanları tarafından bugün neden yaptıklarını anlamakta zorlandığım bir miting düzenlendi. Aslında kendilerini savunmuşlar veya savunmamışlar çok da umrumda değil. Ancak bugün düzenlenen miting, bizimle onlar arasındaki zihniyet farkını ortaya koyuyor. Yukarıdaki iki fotoğraftan üstte olanı bizim Avrupa'dan getirdiğimiz kupa sonrası toplanan binler iken; alttaki de organize suç örgütü kurmak, onlarca maçta şike yapmak iddiasıyla suçlanan başkanlarını aklayacaklarını sanan grubun fotoğrafı.

Fotoğrafların herşeyi anlattığını düşünerek son olarak şunları söylemek istiyorum... Bir kez daha takımımla gurur duyuyorum ve diyorum ki iyi GALATASARAYLIYIM ve iyi ki onlarla aynı takımı tutmuyorum...

8 Aralık 2011 Perşembe

Yıllar Sonra "Eze Eze": Derbi


Dün gece 2007 yılından beri futbol oynamayan, biz taraftarları her maçta muhakkak fıtık eden Galatasaray'ın yerine, o eski kaybetmemeye çalışan hüviyetinden kurtulmuş, istekli, hırslı, savaşan, birbirinin peşinden kavgaya koşabilecek muhteşem bir takım izledik. Bu takım yıllar sonra "eze eze" bileğinin hakkıyla bir galibiyet yaşattı bizlere. Açık ve net, taraftar olarak her şeyden önce Fenerbahçe derbisine hasrettik. Bu sene açık ara şampiyon bile olsak Feneri yenemeseydik içime batardı her türlü. Bu maçla bu konuda üzerimizdeki ölü toprağını da atmış olduk. Artık takımda uzun yıllardır olan oyuncular buna inandılar. Yabancılar da derbi ehemmiyetini kavramışlar besbelli. Takım içerisindeki beraberlik ve takım olma ruhunu her an sahada gördük. Bunun arkasında elbette Fatih Terim ve arkasında duran, ona yapacağı her hamlede limitsiz güven veren Ünal Aysal ve yönetim var. Sezon öncesinde takımın başında hoca ve başkan yokken, önce Ünal Başkan'ın ardından da İmparator'un gelişi bir şeyleri değiştirmeliydi zaten. Fatih Terim geldiğinde endişem vardı açıkçası. Sonuçta eldeki takımı toparlamak kolay değildi ve armanın peşinden giden bizler 4 yıldır eziyet çekiyorduk. Galatasaray camiası olarak kültürümüze, anlayışımıza ve tarzımıza tamamen ters Rijkaard sistemi denemeleri; M.Sarp, Barış, Servet gibi, takımın başına kim gelirse gelsin adam olmayacak oyuncuların takımda bulunmasının yanı sıra Fatih Hoca'nın eski İmparator olmadığına inancımızdan dolayı, 3.Terim dönemi konusunda şüphelerimiz olması gayet doğaldı. Ancak Terim, arkasında duran, inisiyatifin tamamen kendinde olduğu bir takım yaratmasına izin verildiğinde neler yapabileceğini yıllar önce göstermişti zaten bize. Bu sezon da, henüz lig ortası bile gelmemişken takımın bu denli savaşçı ve birliktelik içerisinde olması tamamen Terim'in eseridir. Teşekkürler İmparator!


Dünkü derbiye gelecek olursak, ilk 11'leri gördüğümde Emre Çolak'tan şüphelerim vardı açıkçası. Ancak geçen hafta Gençlerbirliği maçında Emre Çolak'ın oyuna girmesi bir mesaj olmalıydı bize. İmparator onu aslında bu maç için hazırlamıştı. Motivasyon konusunda dünya klasında birkaç hocadan biri olduğunu tartışamayacağımız Terim, bu maçla Emre Çolak'ı Galatasaray'a tekrar kazandırdı. Tekrar kazandırdı diyorum çünkü Emre Çolak bu sene de tutmasaydı, takımda kalması zordu. Emre'yi ancak Terim gibi bir insan bu maça hazırlayabilirdi zaten. Ve iddia ediyorum, Arda olsaydı dün, Emre kadar etkili olamazdı. Terim'in Semih'ten sonra Emre'yi de takıma kazandırması eski Terim yolundaki sağlam adımlardan en önemlisi bence. İlerleyen zamanlarda başka gençler de göreceğimizden hiç şüphem yok.


Sahaya çıkan 11 ofansifti, Aykut Kocaman ise her zamanki Fener taktiğiyle "bekle, vur, kaç" dizilişiyle sahadaydı. Bu blogda yazdığımız ilk günden beri; "4-4-2 Galatasaray'ın kültürüdür, evimizdeki maçta rakip kim olursa olsun ofansif oynamak asaletimizdir" diye bas bas bağırdık resmen. Dün İmparator bunu da yaptı. Asaletimizi sahaya yansıttı. Sol tarafta Emre'nin olması Riera'ya göre daha çabuk savunmaya dönebilecek olmasıydı ki bu sayede rakibin hücumda çoğalmasını önledi. Dünkü takımda sahanın en kötüsü denebilecek birisi yoktu aslında. Nispeten daha etkisiz olan isimler vardı. Hakan Balta oyunun içinde fazla olmamasına rağmen isabetli pasları ve kademeleriyle görevini yerlice yaptı. Onun dışında Kazım'ın Fenerbahçe'ye olan intikam/ispat çabasını hırsa dönüştürmek bizim için faydalı oluyor ama bu durum Kazım'ı bencilleştiriyor. Birkaç pozisyonda müsait arkadaşlarını görmemesinin başka açıklaması olamaz. Maçın başında vurduğu kafa gol olsa, belki de ikinci yarıda maçı farka götürecek pası Baros'a verirdi.


Eboue için ekstra bir parantez açmak elzem oldu artık. Dün akşam tipik Arsenal gollerinden birini atarak artık resmen Galatasaraylı oldu Eboue. Beşiktaş taraftarının yaptıklarından sonra gaza gelmişçesine oynayan ve 2 haftadır rakiplerin kilidini çözen adam olan Eboue. En verimli olduğu yerin sağ bek olduğunu kanıtladı. .Sabri'nin dönmesiyle birlikte o bölgede -Kazım oynadığı sürece- bir rekabet yaşayacaklar ama Fatih Hoca'nın en iyi yaptığı şey de bu değil mi zaten? Herkesi her zaman hazır tutması. Hatta futbolculara maç başı anlaşma yaptırıp, eşit gelir dağılımı için bile formayı eşit dağıtması. Eboue'nin de Sabri'nin gelişiyle birlikte farklı bölgelerde daha verimli olup olmayacağını hep beraber göreceğiz.


Orta sahada ise Melo maçın adamıydı resmen. Ayakta kaldı hücuma katıldı, sert, sağlam ve müthiş isabetli bir oyun oynadı. Normalde taraftar olarak bizler Selçuk'tan hücum anlamında daha çok şey beklesek de, Melo-Selçuk ikilisinden Melo hücuma daha yakın olan adam. Selçuk Melo'ya göre koşmuyor gibi görünse de pozisyon alma konusunda daha iyi, bu yeteneğiyle çok koşmadan da verimli olabiliyor. Savunmadayken Selçuk Melo'ya nazaran daha önde oluyor, Melo zaman zaman stoperlerin arasına kadar girebiliyor. Hücumdayken ise Selçuk biraz daha geride kalırken, Melo ileriye daha çok çıkıyor. Melo'nun bu özelliğiyle Box-to-Box görevini yerine getirmede oldukça başarılı oldu şu ana kadar. Selçuk'un dün etkisiz görünmesi kötü olduğundan değildi, pozisyonların hazırlayıcı paslarını hazırlayan da Selçuk'tu, bu yüzden geri planda gibi gözükmesi doğal. Şunu unutmamak gerekir ki Selçuk, iyi oynadığımız maçlarda etkisiz görünebilir.


Forvet konusuna gelince, yazının başında da dediğim gibi, yıllardır çift forvet özlemindeyiz biz taraftar olarak. Bu çift forvet Baros-Elmander olunca ve bu ikili birbirlerini daha iyi tanımaya başlayınca, ne kadar tehlikeli olduklarını görmeye başladık. Elmander geldiğinden beri en iyi maçını oynadı, müthiş fiziği ve ikili mücadelelerde ayakta kalması, sert şut atabilmesi, ayağına hakim olması ve adam eksiltmesi arayıp da bulunmayacak cinsten özellikler. Dün 1 gol 1 asist yaparak bence maçın adamı oldu. Ayrıca Baros'la olan uyumu da gün geçtikte artıyor. Baros'un kaçırdığı boş pozisyon net bir çift forvet organizasyonuydu. Üstelik dünkü performansları, bu adamların birbirleriyle tam uyumlu oynayan halleri değildi. İki forvetin birbiriyle tam uyumu yaklaşık 1 yıl birlikte sürekli oynamalarını gerektirir. Zaman geçtikçe ve eğer İmparator bu sistemde devam ederse, bu ikiliden çok pozisyon çok gol izleriz.


Son olarak bu muhteşem galibiyet için İmparator'u, futbolcuları ve müthiş destek veren şanlı taraftarımızı tebrik ediyorum. Pazar günü Trabzon maçı var ve bu maçtan daha tehlikeli olacak. İmparator'un karşısında bu sefer korkak bir Aykut Kocaman olmayacak. Trabzon'un moralsiz olması bizim için dezavantaj, dün eğer ŞL'de üst tura çıksalardı bizim için daha kolay olurdu bence. Bu yüzden pazar günü kadroda bazı değişiklikler yapmak lazım. Bunu da ekstra bir yazıyla detaylıca anlatırız. Malum fazla uzatmamak lazım, okuyan da sıkılmasın. 

5 Aralık 2011 Pazartesi

Galatasaraylı Olmak Farklılıktır, Farksızlaştırmayın...


Kendi çapımızda blog yazarlığı yapmaya başlayalı neredeyse 3 sene olacak. Ben de blog yazarlığı yapmadan önce ülkenin tiraj kaygısı güden, fanatikliği alttan alttan körükleyen spor veya güncel gazetelerine itibar eder; özellikle de Galatasaray herhangi bir maçı kazanmışsa en kıytırık yazarın bile köşe yazısını satırı satırına okurdum. Ancak yazmaya başlayınca gazetelere rağbet etmemeye, internet ortamında futbola hakikatten de farklı gözlerle bakmaya çalışan insanları okumaya başladım. Hatta Twitter sayesinde hiç tanımadığım ''gianinsesi'', ''memetozcan'' gibi durumlara farklı bakabilen Galatasaraylılar ile futboldan daha da zevk almaya başladığımı, futbolun salt fanatiklik ile daha zevksiz hale geleceğini; tutulan takımın yöneticisinin, futbolcusunun ve de taraftarının yanlışlarını doğru olarak görmenin futbola olan tutkumu tamamıyla bitireceğini fazlasıyla fark ettim.

Kabul etmek gerekir ki her takımın taraftarına aşık olduğu renkler farklıdır. Bizim için de aynen böyle durum geçerli. Ancak benim özellikle bu renklere olan aşkımın küçük yaşlarda alevlenmesi tuttuğum takımın taraftarının genel olarak doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmesidir. Bundan önce de bir çok yazıda Galatasaray'ın bir sistem kulübü olduğunu, 500 küsür senelik bir Lise'nin, Türkiye'nin en saygın üniversitelerinden birinin ismini hala bu kulübün taşıması ve yaşatmasının gerçek bir gurur kaynağı olduğunu yazmıştım. Hatta bu kulübün 80'lerin sonunda ülke futbolunun kaderini değiştirecek hamleler yapması; milenyumun hemen başında kazanılan Uefa Kupası ve Süper Kupa ile Türkiye'nin en büyük markalarından biri haline gelmesi de taraftarın kulübünü gönülden sevmesinin yanında diğer tüm takım taraftarlarından farklı, çağdaş bir taraftar kimliği göstermesi ile olduğunu anlatmaya çalışmıştım.

Ancak 2000'lerin sonundan itibaren ne yazık ki taraftarımız kimlik değiştirmeye, günlük başarılar peşinde koşmaya ve diğerleri gibi olmaya başladı. İşte bu diğerleri gibi olmanın son örneğini de geçen cumartesi günü Yenilsen De Yensen De programında Galatasaraylıları temsil ettiğini düşünen bayan taraftarın sözlerinde yaşadık. Salt fanatizm içeren, gerçeklerden uzak konuşmasında: ''Derbiyi kazanırsak Fener'e herkes vurdu, bir de biz vurmuş oluruz, on senedir baldan kazanıyorlar zaten'' türünden konuşmalar sadece ama sadece kendini ve üzerinde taşıdığı formayı küçük düşürdü. İşin daha da acısı, Facebook'ta önemli bir takipçi sayısı olan Galatasaray Gazetesi bu açıklamaları ''Dişi Aslan'dan Kapak Gibi Laflar'' adlı video ile sayfasından yayınlayıp onun bu saçmalığını bir adım öteye götürdü.

Ne farkımız kaldı peki Antu'dan? Bu anlayış hep eleştirdiğimiz Antu adlı saçma site ve oradaki saçma taraftarların anlayışı değil mi? Biz belki 10 senedir orada yeniliyoruz, amatör branşlarda onlar bizim önümüzde ama unutmamalıyız ki Avrupa'da ki en saygın Türk kulübünün Galatasaray olmasının sebebi bizim yapıp,onların yapmadıklarıdır. Bu yüzden yeni dönem belki bunların farkında değil ama Galatasaraylı olmak farklı olmak, rakibinin de doğrularına doğru demektir. Galatasaraylı olmak bu kulübün değerleri ile gururlanmak demektir. Galatasaraylı olmak basit, aptal taraftar saçmalıklarından uzak durmak sadece ama sadece takımı ile övünmektir.

Son birkaç söz de derbi ile alakalı olmalı. 15 senedir basının sadece Fenerbahçe'nin üstünlüğünü görmek istediği derbi tablosunda, Beşiktaş'a karşı da dış sahada olumsuz bir pozisyondayız. Derbi başarısızlığı apayrı, uzunca bir konu ama Fenerbahçe'ye olan iç sahadaki olumsuz sonuçlar cidden üzüntü verici. Sahaya çıkan her futbolcu üzerindeki formanın değerini bilmeli ve stadı full dolduracak seyirci ve stad dışındaki milyonlarca taraftarı sevindirmeli. Futbol kalitesi olmasın ama derbi bizim olsun. Çünkü bu taraftarın buna çok ihtiyacı var...

Tekel misiniz Kardeşim?


Derbiye sayılı saatler kala maçın hakemi açıklandı. Her şeyden önce fenerliler şimdiden zırlamaya başladılar bile ama bu hakemi ben de istemem kardeşim. Lakin Fırat Aydınus'un atanması kimseyi şaşırtmamıştır herhalde. Zira bu tarz maçlar için ya Cüneyt Çakır ya da Fırat Aydınus'tan başka hakem yokmuş gibi davranıyor MHK. Bu iki adam arasında paylaştırıyor maçları. Ülkede yetişen topçuların önü kesiliyor hadi anladık da hakemlerin tekel olması ne ayak lan?! Sezonu 27 hakemle açıyorsun, tüm derbileri ve önemli maçları 2 hakem arasında pay ediyorsun. Diğer hakemler nasıl "iyi hakem" olacaklar peki? Futbol izleyicisinin %70'nin ve hatta TFF ve MHK yetkililerinin bile izlemediği Karabük - Manisa maçını (ki bence daha zevkli maçlar) yöneterek mi?